Ara 112012
 

Oruç Aruoba - De Ki İşte

“Yaşamında en zor işin, kendi yolunu yürümek olacak
– ve, ilişkin olan, önem ve değer verdiğin kişilere, bunu anlatmak:
Yaşamının, yaşadığın kadarıyla, yalnızca senin yaşamın olduğunu: aynı şeyin
onlar için de geçerli olduğunu; ilişkide olmanın da,
bu temel gerekliliği engellemediğini,
engellememesi gerektiğini…
Ama, anlatamayacaksın ki…

– Çünkü , daha kendin bile gereğince
anlamamış olacaksın bunu…

Ancak arada bir gerçekten yaşayacaksın:
duygusal olarak “unutulmaz bir an” denen
yaşam aralıklarından birinde, tam kendin olarak,
tam kendisiyle yüzyüze geldiğin bir başka kişiyle
birlikte, birşey yaşadığında(bir sevinç, bir acı…)
– o zaman gerçekten yaşarsın.
Ama bu “an”ları son derece seyrek yaşarsın
(kimi insanlar-çoğunluk?- bunları hiç yaşamaz belki); son derece de kısa…
Gene de, bunların sağladığı anlam yoğunluğu, yaşamının bütün geriye kalan çölünü yeşertmeye yetecek.”

/ Oruç Aruoba

 “de ki işte”, Oruç Aruoba gözüyle, dil, varoluş ve felsefe serüvenine başlayanlar -ve hatta bitirmek- için oldukça özel bir kitaptır. Tümceler ve Yürüme  üçlüsünün içinde, bence, Aruoba’nın ortada yer aldığı bir araf’ın da yanarken teskin edici özelliğini taşır. Kitap, 1984-1987 arası metinlerden oluşmuş ve Kasım’90 itibariyle de ilk basımını gerçekleştirmiştir.

Kitabın ilk sayfalarını karıştırmaya başladığınızda, Ergin Günçe‘nin 1979 yılında yazdığı “Bir dostu ölü götürmek” şiiriyle karşılaşırsınız. Şiirin ortalarına gelindiğinde, “Ölünün Babasıyla / Uzunca bir Rakı iç / Anmadan eski günleri / Bırak biraz Ay doğsun”  dizeleri ile çarpılır, sonra ön söz bölümünde hiç bir şey çarpamamışçasına, kitabın “Anlama-rayış” bölümünde, Escher’in 1937 yılındaki çizimi “Ölüdoğa ve Sokak” ile kumarın, tütünün, hayatın gelişigüzelliğinin, kitapların ve sohbet mekanlarının arasında gözlerinizi gezdirirsiniz. Ki Aruoba da bu bölümde öyle yapar, kuruyemişlerinden, kitap tasniflerinden, sigara tablasından,  bavuluna sığdırmaya çalıştığı gömleklerinden ve pantalonlarından bahseder.

Akabinde de bağlaçların ne kadar hakikat doğurabildiği, metaforlardan mümkün olduğunca arınmış  ve Ölüm’ü “de” ile, Yaşam’ı “ki”, Felsefe’yi “işte” ile yakalar, nefessiz bırakırcasına sıkıp düğümler ve halen bu kavramların ve bu kavramların sizdeki kavramalarının nefes alıp almadığına bakmaksızın çözer…

Daha çözülmeden, çözüleceğine de inanmadığınız bir anda, Aruoba’ya has imla hareketlerindeki kasvet ve sizi hep diri tutan yapıştırıcılar bilin ki uçucudur ki bilin uçtuğu yer suçsuzluğunun olduğu yer kadar, suçunuzun aymazlığını aynadaki aksinizle buluşturacak yapıştırıcılardır…

Continue reading »

Oca 052011
 

Oruç Aruoba - Yürüme - Kitap İncelemelerim - Fotoğraf: Reha Başoğul


hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi–
nasıl da kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
nasıl da rahat. iç sızlaması nedir bilmeyiz;
başedilemez gerçeklerimiz hazırdır çünkü hep–
kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
övünürüz delik deşik, bölük pörçük
yeşilliğimizle — yenmiş bitmiştir oysa
büyüme noktalarımız, su çekmez artık
kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
taç yapraklarımız artık.
nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
gündüz yarasalarıyız biz.
…”

/ Oruç Aruoba – “Gündüz Yarasaları” şiirinden…

Şair, yazar, felsefeci, çevirmen ve öğretmen Oruç Aruoba’nın “De ki işte” ve “Tümceler” ile birlikte, yazılış olarak ilk, yayımlanış olarak üçüncü sırada tümlenen ve ilk olarak 1992 yılında Metis Yayınları’ndan basılan “Yürüme” kitabı, Kissenger’ın meşhur sorusuna uygun şekilde kuyulardan su çekmemize olanak tanıyor: “Yanıtlarım için sorularınız var mı?”…

Hani, Uzak, İlişki Üstüne gibi kitapları bilenler ve hatta haikularından takip edenler için Bilge Karasu ve İoanna Kuçuradi literatüründeki adına sıkça rastladığımız Oruç Aruoba’nın “Yürüme”deki söylemi, size felsefe adına bir fidan vermek değil veya orman içinde gezdirmek değil, felsefe tohumlarını zihninize ekmek ve üzerinde yürürken onları kaotik bir şekilde zihninizin diğer alanlarına taşımayarak “düzenlemek”…

Kitap üç ana bölümden oluşuyor ve kendi içinde parçalanıp, nihayetinde ve hiç başlamadan da kendi tutkallarını buluyor:

1. “BİZ(Zaten)”,
2. “yer, yön,yol”,
3. “kişi(HEP/HİÇ)

1. BİZ(Zaten)

Continue reading »