Eki 012012
 

Leonard Cohen  İstanbul Konseri 19 Eylül 2012 Fotoğraf: Hürriyet Kültür Sanat

“Dünyanın yalan söyleyip söylemediğini bilmiyorum
Ama ben söyledim
Dünyanın sevgiyi dışlayıp dışlamadığını bilmiyorum
Ama ben dışladım
İşkence ortamı huzur kaçırır
Ben huzur kaçırdım
Nükleer patlamayla yükselen mantar gibi bulutlar olmasa da
Yine nefret ederdim ben

Beni dinleyin
Ölüm olmasa bile
Aynı şeyleri yapardım diyorum
Gerçeklerin soğuk varlığı altında
Bir sarhoşla bir tutulamam ben
Evrensel özürleri reddediyorum

Geceleyin önünden geçilen ve anımsanan
Boş bir telefon kulübesi gibi
Yalnızca çıkışta bakılan
Sinema lobisindeki aynalar gibi
Binlerce kişiyi tuhaf bir kardeşlikle birleştiren
Bir isterik gibi
Bekliyorum
İtiraf etmesini her birinizin”

/ Leonard Cohen – “Ne Yapıyorum Burada Ben” şiirinden…

Telegraph gazetesinin “Şarkı Söyleyemeyen 10 büyük şarkıcı” listesinde de yer alan ve tüm zamanların en sevilen şarkıları listesinde 1975 yılında yayınlanan “The Best of Leonard Cohen” albümüyle var olan 1934 doğumlu Kanadalı şair,söz yazarı, oyuncu, romancı,  müzisyen Leonard Cohen’in müziğinin ve sesinin dışında mısralarındaki mana, nefes, karmaşa,aşk, kadınlar, politika, yitiklik gibi bir çok unsuru şairliğini ve zen bilgeliğindeki yoluna da adayarak fısıldaması, aynı listede yer alan  Tom Waits, Nick Cave, Bob Dylan gibi sanatçıların da susadığımızda kursağımızda kalan izlerin akıp gitmesine olanak tanıyan öğretileriyle işlenmesiyle yer almıştır, alacaktır…

Leonard Cohen 19 Eylül akşamı, İstanbul Anadolu yakasının kendine has sükunetinde, 2009’da yine “belki de son kez İstanbul’a geliyorum” dediği ve iki kez konser verdiği İstanbul Harbiye Açıkhava konserindeki mistik havadarlığın yerine Ataşehir’deki kapalı spor salonunu dolup taşıran sayıları 10 bini bulan insanlarca karşılandı.  19 Eylül akşamında da ‘The Old Ideas World’ turnesinin kapsamında Cohen’in mısralarında iç seslerinin tapınaklaştığı ve ayine dönüştüğü 3,5 saate yakın bir konser performansını diğer konserlerinde de olduğu gibi “Dance Me To The End of Love” parçasıyla açtı.

Continue reading »

Eki 282010
 

Perfume: The Story of a Murderer - Koku- Patrick Suskind Sinema - Film analizi - eleştiri

“Geçip gitmişti karşısındakinin kendi eti,
kendi kanı olduğu yollu yuvacıl düşünceler.
Toz olmuş dağılmıştı babalı oğullu,
güzel kokan analı duygusal idil.
Elinden çekilip alınmış gibiydi
kendinin de çocuğun da çevresinde düşlediği,
o sımsıcak saran örtü:
Yabancı, soğuk bir yaratık yatmaktaydı dizlerinde,
niyeti düşmanlık olan
bir yabani hayvan;
o kadar ağırbaşlı
ve Tanrı korkusuyla akılcı düşüncenin
yönettiği bir kişiliği olmasaydı
çocuğu bir iğrenme anında,
bir örümcekmiş gibi
fırlatıp atmıştı bile.”

/ “Koku” romanından

Bir çok öyküsü, romanı ve senaryosu bulunan 1949 doğumlu Alman romancı Patrick Süskind, 1985 yılında basılan, 46 dile çevrilen, milyonlarca baskı yapan ve kendisine Gutenberg, Faz gibi ödüllerini kazandıran Koku (Das Parfüm) adlı romanıyla, Almanya’da bir roman hakkında postmodern öğeleri taşıması açısından ciddi ölçüde yankılarla övgüler düzülmesine ve eleştirilerin yapılmasına neden olmuş ve uzun süre çok satanlar listesinde kendi yer bulmuştur.

Fantastik, tarihi, polisiye türünü içinde barındıran bu roman, içerdiği tasvirlerle, kokuyu öyle etkileyici betimlemiş olacak ki okurlar tarafından çok ilgi gördü ve sıradışı adledildi. Bu etkileyici betimlemeler nedeniyle, romanın sinemaya en başarılı uyarlayacakların listesinde Stanley Kubrick, Tim Burton, Peter Jackson gibi yönetmenlerin isimleri anıldı. Süskind’in romanının gerçeküstü öğelerle kaplı ve birbirine çelişkili gibi gözüken durumları nedeniyle bir çok yönetmen bu romanı filme çekilmesi imkansız olarak andı ve dillendirdi. Ancak Süskind’in uzun süre bu roman sayesinde aldığı ödülleri reddettiği gibi, sinemaya uyarlanmaması için ısrarcı tutumu kırıldı ve 2006 yılında, “Run Lola Run” filminden tanıyacağımız Tom Tykwer sayesinde bu zor film, sinemalarda seyirciyle buluştu, film müzikleri ise bir çok kişi tarafından beğeniyle dinlenmeye devam ediyor.

Romanda genel olarak; eklektik bir dille postmodern öğelerin ustaca yerleştirildiği ve bir zincire vurulmuş Prometheus’un öykünülme metaforu “Tanrı-katil” ‘in kendini arayışı çok katmanlı bir şekilde dile getirilmektedir.

Koku - Das Parfum- Parfüm - Patrick Süskind - Sinema - Kitap Eleştiri - Analiz

DÖRT BÖLÜMLÜK ESRİME

Süskind, romanında, Paris’in en kötü kokan ve pislik içindeki pazar yerinde Fransızca’da kurbağa anlamına gelen Grenouille’nin doğumunu anlatarak başlar:

Continue reading »