İsrail Sanat Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nde Psikoloji ve Davranış Bilimleri Programının şefi ve klinik psikoloji dalında çalışan Ayala Malach Pines’ın bu konu hakkında yapılabilen engeniş sosyolojik ve psikolojik araştırma bütünü 359 sayfalık kitap.
Kitabın hikayesi yazarın bir gün “kıskançlık hakkında ne biliyorsun?” sorusuna yetersiz kalışından sonra “kıskançlık hakkında bilmediklerimiz” üzerine bir yazı hazırlamasının istenmesiyle başlayan ve yıllara yayılan bilimsel araştırmalardan oluşuyor.
Yazara göre bu kitap, üç tip okuyucu kitlesine hitap ediyor: kıskançlıkla boğuşanlar, kıskançlık sorunuyla ve partnerinin kıskançlığıyla boğuşanlar, son olarak da kıskançlıkla karşılaşmış, entelektüel merakı olan ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen kişiler.
Genel olarak hoşuma giden özellikler, kitabın hem saha çalışması üzerine hem de kuramlar üzerine -aksi görüşleri de içeren- teorik araştırmalardan faydalanması ve sonunda ‘terapistlere not başlığı’ altında işin uzmanını da es geçmeyeceği deneyimlerin sonuçlarını anlatması. Kitap on bölümden ve işin uzmanlarına yöntembilim açısından faydalı olacak 3 ekten oluşuyor.
İlk bölüm ‘romantik kıskançlık nedir’ hakkında psikodinamik yaklaşımlardan kıskançlığa eğilime, sosyobiyolojik yaklaşımlardan haset kavramına kronik ve akut kıskançlığı da içine alan bir çok bilinmesi gereken tanımı ‘vaka incelemesi’ ile birleştirerek inceliyor. Bu bölümde yazarın konu hakkında yazılmış literatürden de faydalandığı da söylersek tanım hakkında doymuş bir şekilde kitabın geri kalanları algılamamız için bir avantaj elde etmemiz anlamına geliyor. ‘Romantik imge‘ bahsinde ise çocukluk travmaları, sadakatsiz baba, aldatma olgusu aşkın evrensel mi öznel mi olduğu sorularına yanıt aranıyor.
İkinci bölümde “kıskanç bir kişi misiniz?” sorusunu size sorarak başlıyor ve bu konuda yazarın kendi araştırmasındaki istatistiki bilgiye yer veriyor. 728 kişiden bu soruya ‘evet’ diyenler %54, geri kalan ise ‘hayır’ derken bunun tutarlılığını inceleme davet ediyor. Haliyle kıskançlık belirtilerinin ne olduğunu açıklıyor ve kıskançlığı neyin tetiklediğini maddeler halinde oldukça zengin bir şekilde aksettiriyor. Yine ilgili atölye çalışmalarına yer verilmesi, bu belirtiler ve tetikleyici unsurları daha iyi kavranması açısından tamamlayıcı bir unsur. İlginç bir diğer bahsi kıskançlığı tetikleyen insanlar. Burada yapılan bir araştırmada rakip olarak tanımlanan kişilerin başarılarının, deneğin önemli bulduğu alanlar içinde olduğunda daha fazla kıskançlığa sebebiyet verdiğini görüyoruz. Bu da bizi “Ne kadar kıskancız?” sorusuna götürüyor: bunun sıklığı, yasak ilişki olup olmadığı, kıskanılan kişinin çekiciliğinin rolü, acının düzeyi, krize varan vakalar ile tekeşlilik ve çok eşlilik yaklaşımızını da sorgulayarak bir takım sonuçlara varmanız isteniyor. Tabi burada ‘yansıtılmış kıskançlık’ ya kişinin sadakatsizliğinden ya da bastırılmış dürtülerinden kaynaklanmaktadır’ diyen Freud’un söyleminden gelinen kontrol altına alıp alınamayacağına dair ve bunun da kötü bir özellik olmadığını vurgulayarak anlatımları mevcut. Düzeyler konusunda ılımlı kıskançlık denen bir tanıma da yer verip, kıskançlığı acı bibere benzetiyor yazar: az kullanırsan ilişkiye tat verir, fazla kullanırsan yakabilir. Bu yüzden kıskanç olan ve olmayan kişilerin arasındaki farkları ve deneyimleri irdeliyor ve bu iki farklı kişiliğin saha çalışmalarında ilişkilerinde nasıl sonuçlar doğurduğunu anlatıyor.
Üçüncü bölüm tamamıyla freudyen yaklaşımlarla başlıyor: ‘kıskançlığın bilinçdışı kökenleri’. Freud’un kıskançlığın insanın doğasında var olduğu için değil, kaçınılmaz olduğu için evrensel olduğunu mihenk taşı kabul ederek, kıskançlığı hissetmeyen insanın hayatında bir şeylerin iyi gitmediği tespitinde bulunuyor. Burada önem verdiğim bir diğer kavram patalojik tolerans’a açıklık getiriliyor ki günümüzdeki örnekleri fazlasıyla mevcut. Kıskançlığın psikodinamik yaklaşımla, Freud savıyla kökenlerine indikten sonra yansıtılmış ve sanrılı kıskançlık hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Buradaki Freud’un ‘yansıtılmış kıskançlık, gerçek ihanetten ya da sadakatsizliğe karşı bastırılmış dürtülerden kaynaklandığını’ bilerek sanrılı kıskançlığın paranoyalarla yaşandığına geçmek ve ilgili vaka analizleri, oldukça trajik bir okuma oldu benim için.
Dördüncü bölüm, La Rochefoucauld’un “Yansımalar” kitabında yer verdiği gerçekten bölümü özetleyen bir sözü ile başlıyor: ‘ hatalar tek taraflı olsaydı, kavgalar sürmezdi‘ bölüm de bu sözün başlığına delalet: ‘kıskanç eşi değil, çifti tedavi etmek‘ sistematik yaklaşımlarda davranış kalıplarının kişinin değişime olan etkisi ve gerek olabilecek bir psikodinamik bir müdahalenin tedavinin odak noktasını bulmak açısından incelenmesi gerektiğine inanan yazar, evlilik sisteminde eşlerden birinin pasif kalmasının olanaksız olduğunu, ortada gerçekleşen yasak ilişkinin sebeplerini çiftle beraber anlamak açısından akılcı çözümleri mevcut. Tabi burada yer verilen vaka incelemelerinin biraz fazla medeni olduğunu düşünenler olabilir. Nitekim aldatıldıktan sonra namus cinayetlerinden, ‘asarım keserim’ nutuklarına kadar geniş yelpazeye yayılan kıskançlık krizi patolojisini bilip, bir de iki medeni çiftin, ikisinden birinin aldattığını bilip gayet bilinçli bir şekilde ilişkisini düzeltmek için yazarımıza başvurup bunu anlamak istemesi ortadaki sevginin de gerçekliğini ortaya koyuyor esasında, tıpkı olgunluklarını ortaya koydukları kadar..Arada yaşanan yasak ilişkiler, bir kaçış, bir ego tatmini yada beğenilme arzusunu canlandırma biçimi ya da iletişimi tekrar tetiklemek için mi yapılıyor birbir vakalarla örnekliyor yazar. ‘kıskançlığın işlevi’ni anlamak için de oldukça etkili bir analiz yapıyor ve gerekli tedavi şartlarını ve yöntemlerini ortaya koyuyor.
Beşinci bölüm Dostoyevski’nin “Karamozof Kardeşler” adlı eserinden yine bölümü özetler nitelikte bir alıntı ile başlıyor: ‘ Kıskançlar affetmeye en hazır olanlardır ve bütün kadınlar bunu bilir.‘ Burada yazar, bir vaka incelemesinden yola çıkıp, erkek ve kadının kıskançlığı niye ve nasıl farklı algıladığına değiniyor. Konuya binaen literatür taramasına göre; cinsellik anlayışının cinsler arasındaki farklılığı, en önemli farkı oluşturduğuna ve kadınların cinselliği şefkat ve yakınlıkla, erkeklerin ise başarı, heyecan ve saf ve de salt fiziksel rahatlamayla ilişkilendirdiğine dair araştırma sonuçlarını görüyoruz. Bilimsel görüş bildirim açısından gördüğüm bir diğer araştırma ise; evrimsel yaklaşımla, kıskançlık arasındaki bağın tariflerini ve çeşitli kültürlerden bu bağın çeşitliliğini delillendirmek için verilen antropolojik ve psikolojik örnekler. Son bahis ise; evrimsel yaklaşıma aksi görüşü savunan sosyal psikologların, bu bağı güç ile ilgili olduğuna dair değerlendirmelerinin ve aradaki tartışma metinlerinin çıkarımları üzerine…
Altıncı bölüm; ‘farklı kültürlerde romantik kıskançlık’. Burada “boynuzlanma” olgusunu bir Bankonglu nasıl ele alıyor, özgürlükçü nitelenen Amerikalı nasıl ele alıyor veya Samoalı, Eskimolu ve diğer kültürler, onu öğreniyoruz ki bir derleme kitap olan “Aşkın Anatomisi’”nde de buna benzer antropolojik bilgiler mevcut olduğunu hatırlatmak gerek. Sosyopsikolojik yaklaşımlarda toplumların kıskançlığa hassas olan durumlardaki farklılıkların ve ne zaman o kültür içerisindeki bireyin kendini tehlikede hissedeceği, Yeni Gine adasında yaşan bir topluluk olan Dobu komünün aile yaşamında, cinsel özgürlükten sonra evliliğe adım atma koşulunun modern olarak niteleyebilecekken, diğer yandan herhangi bir zina durumunda ceza, ya intihar etmesini istemek ya da sırtına mızrak saplamak olarak gördüğümüzde, ilişkinin farklı evrelerinde uygarlık ya da medeniyet olarak addedilen şeyleri kendi fazları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini anlamamızı istiyor yazar ki kıskançlığa verilen tepkinin kültürler arası farklılıklarının çeşitliliğine de yer verirken, kıskançlığı engelleyen ve destekleyen kültürler arasındaki esas ayrımın kıskançlığı ifade etmenin normlarında değil, kıskançlığın oluşumu belirleyen toplumsal düzlemde var olduğunu söylüyor. Bu açıdan yine tekeşlilik ve çok eşlilik eğilimlerine, Helen Fischer’in “Cinsel Aşkın Anatomisi” kitabındaki insan doğasındaki yerine dair saptamalarına benzer olduğunu düşündüğüm görüşler sunarak açıklama getiriyor.
Yedinci bölüm; Descartes’in ‘kıskançlık, sahip olunanın bir varlığı korumakla ilgili bir korkudur’ sözüyle açılıyor ve başlık :’ açık ilişkilerde romantik kıskançlık’ geniş araştırma süzgecini de okur iken, evliliklerinde açık ilişki yaşayan, yani başka bir erkek veya kadınla beraber olmanın serbest olduğu birlikteliklerde, Erich Fromm’un “Sevme Sanatı” ile George o Neill ve Nena o Neill’ın açık evlilik kitabındaki dual görüş farkını hissettiğim bu bölümün, kapalı evliliğin kıskançlığa her zaman açık kapı bırakacağını, açık evliliğin ise ‘ sahip olma’ kavramından uzak olduğu için kıskançlığın gereksiz bir sonuçla karşılaşılmasından mütevellit olasılığı düşük bir tepki olarak var olacağını irdelendiğini görüyoruz. Burada da eş değiştirenlerden, duygusal sekse kısıt koyup, fiziksel sekse ‘evet’ diyen kadınların ve erkeklerin görüşlerine yer veriliyor. Aynı şekilde burada da bir topluluk halinde kimsenin kimseye sahip olmadığı San Francisco’da yaşayan Kerista komününün, terapilerde yazara yardımcı olmak için ‘ biz açık ilişki yaşıyoruz 20 küsür kişi ve kıskançlık hissetmiyoruz, bu yüzden de sizin kıskançlık tedavilerinize yardımcı olabiliriz’ taleplerini okuyup, sonrasında grup dışı bir bireyle ilişkiye giren bir Kerista üyesinin de komün tarafından kıskanıldığını da yazar tarafından ortaya çıkarılınca gülümseyerek, kıskançlık olmadan yaşanamayacağı ama bunun ne düzeyde yaşandığına bakarak sonuca varmamız gerektiğini anlamak mümkün.. Aynı bölümün kriko vazifesini gören son bahsi de tüm bunların dışında kalan, yani eşlerini paylaşmayanların, paylaşanlardan çıkarması gereken dersler üzerine..
Kitapta sekizinci bölüm; ‘tutku suçları’ başlığıyla yer alıyor. Kıskançlığın getirdiği şiddet, çatışma, ölüm; biraz mitolojiden biraz Shakespeare’den biraz sendromlardan biraz da yazarın kıskançlık yüzünden cinayete, tehdide, tecavüze, tacize başvuran tutukluların vaka incelemelerine yönelik araştırmalardan sonuçlara varılmasından oluşuyor.
Dokuzuncu bölüm; ‘romantik kıskançlığın’ çözümünün olup olmayacağı, varsa bu çözümlerle nasıl onla başa çıkılacağı üzerine. Bağırmaktan, sessiz kalmaya, mantıklı konuşmaktan, inkâra, şiddete başvurmaktan gırgıra almaya kadar bir çok tepkinin ya da iletişim seçiminin, istatistikî verilerini de işin içine sokulup, insanların kıskançlık sorunlarında kendi rollerini tanıyıp, buna göre tepki vereceğini bilmesi ve bu yönde bilinçlenmesini istiyor yazar ve buna dair akıl şemsiyesiyle sağanak kıskançlık yağmurlarından kurtulabilirsiniz demeye getiriyor.
Onuncu ve son bölüm; pembe tabloların çizildiği bölüm aynı zamanda: ‘romantik kıskançlık olumlu sonuçlar doğurur mu?’. Bu bölümde, kıskançlığın kur yapmakla, aşkın bir işareti olmasıyla, bağlılığı kuvvetlendirmesiyle ve ilişkiyi tekrar tamir etmek için bir neden olmasıyla ilgili veriler sunuluyor ki tam tersi verilerin; yani, yarattığı iz, acı, stres, utanç, özgürlük kısıtlaması da azımsanmayacak düzeyde yüzdelere sahip olduğunu belirtmeliyim. Burada en fazla ayrılan bölüm, kıskançlığın sekse tutku kattığı bahis. Bir çok seansta da yazar bunu ortaya koyuyor ki aşkı kuvvetlendirmesini ve koruduğunu da bir nevi buna bağlıyor zaten.
Ekler bölümü ise; yazarın bilimsel tecrübelerine dayanarak, terapistlere yol gösteren rehber niteliğinde, içinde sorular, veriler, analizler, istatistiki sonuçlar ve atölye çalışmaları mevcut ki okuması en az kitap kadar zevkli.
Aşk ve kıskançlık, çağın ilişkilerinde, medyada, gazetelerin pazar eklerinde, herhangi bir röportajda sık sorulan ve aslında çok da yüzeysel kaçan yanıtlarından sıkılanlar için de, tam da gerçeğin nadir gözüken sıcakkanlı yüzüyle verilen doyurucu ve derin bir kitap. O nedenle biraz manşetlerin, magazinin ve edebiyatın da yüksek çözünürlükte renkler sunmanın zamanının gelmesi edebiyle tavsiye edilebilir. Kitapta yer verilen bir sözü sonu saklamak daha doğru diye düşündüm. Yine la rochefoucauld’dan: ‘ kıskançlık her zaman aşkla birlikte doğar, ancak her zaman aşkla birlikte ölmez. Tutku duygumuz içinde, heyecanlandığımız duygulara nazaran daha mutluyuzdur‘. Kıskançlık işe yarar muhakkak, ama ‘dünyevi aşk’ın geçiciliğiyle, ölümde insanı yalnız bırakıyor olsa gerek.