Basit ifadetle edebiyattaki toplumla, toplumdaki edebiyatın tiyatroda olduğu gibi Ayna Felsefe’sine uygun bir şekilde aynı anlamı taşımadığını düşündüğüm çok geniş konular bütününü kapsayan bu araştırma alanına edebiyattan başlarsak ve kısa ve spot örneklerle yorulmayarak sakin sakin ilerlersek;
bir “Yeraltından Notlar” düşünün ki toplumun içindeki bireyin insan olmanın yük olduğu şekilde tasvir eden, bir “Huzur” romanı düşünün ki, intihar, ateizm, doğu-batı çatışması, ilişkilerdeki uyumsuzluğun halen yaşanan gerçekçiliğini ve aydın kesme olan şehvetin ve bu şehvetin getirdiği aceleciliğin faturalarını gösteren, diğer yandan Peyami Safa’nın “Fatih Harbiye“‘deki yine bireye indirgenmiş ama bütünde toplumun muhafazakar ve batılılaşma arasındaki ikilemlerini yansıtan, bir “Matmazel Noraliyanın Koltuğu“‘nu düşünüp tüm bu toplumdan uzaklaşıp kendine bir sayfiye mekanındaki huzur dolu alanda kendi içine çekilmemiş bireyi yansıtmayan ve bunların üstüne hala Peyami Safa’nın riyaziyet eğitimiyle adam olacak toplum düşünü roman dışındaki haliyle vasıflayan, ya da şiirlerde akan nice toplum manzaraları,(misal, kurtuluş savaşı destanı gibi toplumsal direniş tarihini hatırlatan, ya da Atilla İlhan’ın “cinayet saati” şiirindeki gibi toplumsal suçları dile pelesenk kılan, diğer yandan Orhan Veli Kanık”‘ın “Açsam rüzgarında” şiirindeki gibi toplumsal melankoliyi vurgulayan ya da Cemil Meriç gibi adalet ve hürriyet sunağından toplumu çıkartmayan ve bir ton yabancı edebiyatçının buhranın içselliğinden dem buran Kafka’sından, olumsuzlanma cesaretinden dem vuran Albert Camus‘una kadar nice edebiyatçı varken bir de toplumdaki edebiyata yan gözle bakılan köhne bakış açılarında eriyen yine aynı yazarlar ve aynı sefil evler ve değersizliğe kına yakınan ölümler… Bu yüzden tüketim toplumunun da yansıtıldığı bir keşmekeşlik içinde, asla edebiyattaki toplumla, toplumdaki edebiyatın muadil bir tanımını bulamayacağım gibi geliyor…