Oca 262009
 

Avam Eğlencesi

Gökyüzüne açılan terasta
biri erkek biri dişi
Sırnaşıyor birbirine iki deli
İnlemelerle başlıyor kokofoni

Sorulmuyor artık esaretin bedeli
Duyulmuyor artık at kişnemeleri
İsteme dedim değil mi sana
Kumandilar’ın uçtuğu yeri

Çıplaklığın mı nüksedecek
Kanatların mı açılacak şimdi?

Of seni ipekli
Ah seni dantelli
Kanınla yokluyorsun
alışkanlığımın niyetini
Bozma dediğim değil mi sana
Tao’nun sükunetini

Of seni ferli
Ah seni süslemeli
Sürtünmenle kışkırtıyorsun,
nefsimdeki kudretimi
Açma dedim değil mi sana
Pandora’nın kilidini

Of seni hevesli
Ah seni terli
Dişlerinle soyuyorsun
üstümdeki tek bezi
Oyma dedim değil mi sana
Rodin’in Idollerini

Of seni dövmeli
Ah seni kisveli
Kokunla fırlatıyorsun
salıverdiğim elbiseni
Soyma dedim değil mi sana
Goya’nın kontesini

Of seni işveli
Ah seni şeftali
Arınışınla aşıyorsun
göğsümdeki yükseltiyi
İçme dedim değil mi sana
Soma’nın zehrini

Of seni böğürtlenli
Ah seni lekeli
Dilinle boyuyorsun
tenimin rengini
Tatma dedim değil mi sana
Dionysos’un meyvelerini

Of seni kasvetli
Ah seni iksirli
Kavruluşunla siliyorsun
şeffaflığımdaki nemi
Düşünme dedim değil mi sana
Dosojin’in imgesini

Of seni incili
Ah seni küpeli
Serpilişinle susturuyorsun
zihnimdeki kelimeleri
Uyandırma dedim değil mi sana
Athos’un rahiplerini

Of seni gizemli
Ah seni ateşli
teslimiyetinle okşuyorsun
gözlerimdeki çaresizliği
Dinletme dedim değil mi sana
Paganini’nin capricelerini

Of seni hararetli
Ah seni pileli
Saçlarınla döküyorsun
damarlarıma kadehi
Duyma dedim değil mi sana
Pan’ın ezgisini

Of seni yabani
Ah seni pençeli
Tırnaklarınla çiziyorsun
sırtımdaki çizgileri
Koklama dedim değil mi sana
Lotus’un mavilisini

Of seni şehvetli
Ah seni öfkeli
ruhunla avuçluyorsun
bedenimdeki yükseltiyi
Hatırlama dedim değil mi sana
Hermes’in düşlemini

Of seni dünyevi
Ah seni kibirli
Dişiliğinle ısırıyorsun
boynumdaki deriyi
Savunma dedim değil mi sana
Epicur’un fikrini

Of seni vahşi
Ah seni sinsi
Uyuşturmanla boğuyorsun
kabarttığım istediğini
Uygulama dedim değil mi sana
Tiberius’un emrini

Of seni asi
Ah seni zilli
Ağırlığınla sarmalıyorsun
kudurttuğum zevki
Bulma dedim değil mi sana
İsis’in kaybettiğini

Of seni işveli
Ah seni yabani
Islaklığınla çalkalattırıyorsun
çıkamadığım girintiyi
Çalma dedim değil mi sana
Amour’un senfonisini

Of seni neşeli
Ah seni tiryaki
Özünle kamaştırıyorsun
Çağlayanımın heybetini
Kutsama dedim değil mi sana
Tagata’nın ayinini

Of seni yahşi
Ah seni kaprisli
Hırsınla değiştiriyorsun
oynadığım sahneyi
Okuma dedim değil mi sana
Aretino’nun sonelerini

Of seni titremeli
Ah seni esrimeli
Uçurumunla tutuşturuyorsun
kasıklarımın kenetlenmesini
Yutma dedim değil mi sana
Min’in yemini

Of seni sevimli
Ah seni lanetli
Tükenmişliğinle öpüyorsun
yanak dayanmış göbeğimi
Özlettirme bana dedim değil mi sana
‘Homo sum! ‘ demeyi

Söylettirme bana dedim değil mi sana
‘Plaudite, comoedia finita est. amici! ‘

Yaşattırma bana dedim değil mi sana
Kronos’un Avam eğlencesini

Reha Başoğul

Oca 262009
 

At Sırtında

At sırtında
kaçırırsın
alnına ak balık düşmüş kızını
bir ıslıkla
Rüzgar Tanrıçalarından
edersin al aşağı
sürgün rüyalarını
eteklerinde taş taşıyan
bir bilgenin öpülecek
sakalı gibi
karlı Kaf Dağı’ndan
kaparsın ruhunun sancağını
gökyüzünün sisli ummanlarına çıkarak, çırılçıplak
fırlarsın yayından
sarsmak için unutulmuş renklerin yamaçlarını
çiğnersin humuslu tarlalarında
çehrene sıçramış çamurlu toprağı
kurumuş akıncıbeyi unvanınla
dalarsın Kızılçam Ormanlarına
kışlatılmış arı kovanları arasından
koşarsın dörtnala
eline dolaşmış testeremsi yelelerin ucuyla
döndürünce kafasını
ayaklarına kapanacak menekşe alacası
eğilerek selamını alır
gözüne kaçan mor boyası
serserilik eder bir atmacayla
gri gölün kenarında
yarışırsın atbaşı
kulağında havayı mahmuzlayan kanatların marşı
sıcaktır daha
kaçışan ördeklerin sudaki perdeli ayak damgası
kadife renkli gölgesiyle
bacası tüten almaşık duvarlı dağ evine karşı
ciğerinde birikir
kekremsi havası
çıkartır seni baştan
kokan balığın bir anlık alın yazısı rüyası
At Sırtında

Reha Başoğul

Oca 262009
 

Aşk Gecesi
hüzzam kendinden geçmiş, bu gece sahtekâr
tanbur cenk eylemiş, çığlığı zülfikar
rebap ihya yolunda, bedenimde hünkâr
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

Ötüyor alevler denizime durmuş asi
düşünmek hepimize olmuş bu anda vahi
haydi durma dön, karşında işte sani
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

Kaçıyor meclisimden biri, adı mazlum
yakalayamam onu, ben basit bir kulum
süslenmiş mahşere elbet düşecektir yolum
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

dilim karanlık, gözüm gümüşten kamerî
hüznüm sancılı, yaram derinden firdevsi
sözüm bitmiş, duramam ki yeniden mahfi
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

sağıma soluma yerleşmiş, nurdan bir iclâl
adını anamam, biliyor bunu arzuhâl
kaybettim dilimin dinini, kanıyor inceden lâl
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

sorarım fani dilime niye konuşursun udî
bilmez misin kimsesizim nedir bu cebri
yaklaş kalbime, uyandırmayalım iblisi
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

ayyaş dolaşalım ki bu gece
üflenelim neyden
nefes olalım ki bu gece
bezenelim sesten
aşık olalım ki bu gece
doğalım bir’den
Aşk gecesi bu gece
gönlümde acı bir şerbet var

Reha Başoğul

Oca 262009
 

Akıl Karışıklığı

elindeki traş bıçağıyla kadın
dikiyor aynadaki erkeğin sakallarını
kolunu kaybetmişti o sırada vapur düdüğü
susturamadı kaptanın tüten tadını
küvette kurumaya bırakılmıştı çölün sokakları

martıların yazdığı şiirler
ikinci kedinin karnında çiğnenirken
şeffaf bir nüfus cüzdanında
silikti kimliksiz soyadının sesi
ödülünü satın alınıyordu çerçevesiz çivilenen bir sisten

üstsüz bir cinsel organın yamacında
kurtulan bir dağ yakılıyordu satırlarda
yırttılar düşeşe yakalanan kulak zarını
geri kalan Tanrının saatinde
sağnak yağan güneşe açıyordu kırmızı boya

kin yutan mazgalların altında
dönüşü uçuşan bir derviş
Marilyn Monroe gibi zilli
etek takıp ağlıyordu kutsal bir kerhanede
saplandı o gece izin sırtına kaçıncı kırık diş

teraziye söndürülmüş kültablası
akvaryum insanlarından yemlerini alıyordu
kibirliydi kan, kan davasında yediği rüşvetle
üçbeş şırınga çektiler fotoğraflardan
bağırdı o doğumhaneden atomun balık kokusu

kuantum saçılıyordu gözler sağırlar mahkemesinde
beşibirlik takılmıştı sanığın diline
boynubükük bir beyin felci
seviyordu kendisini öldüren ebeyi
patladı o yalan, asılsız bir doğru paketinde

besmelesiz güne başlamayan haham
bütün günahlara aziz diyerek saf tuttu
yetimin annesine sevap çıkartan minberde
kalbine son bir böbrek taşı düşürülmeden
boğdu Tanrının ettiği duaların soluğunu

genişledi ağaç, kalem yapıştırıldığında
ipin boynu takılıydı yüzüğün kilidine
kesikmiş merdiven altından geçen piyango bileti
cenneti eşeleyerek gömüldü rıdvan
kolyesinin göğsüne sıkılan şeytanla basılmış resimle

karışıklığın aklı delirtti akvaryumun şairler defterini
salıncaklar doyurmadı yazı pişiren aralıktaki yemeği
kalemler sildi kaderin yerini
cezalıydı küvetten koparılan karların beraati
renklerin yüzüne kanadı fırçanın bileği
ezilen şaraptan kopamadı ekmeğin kisti
plağa darılmadı alınganlığın musikisi
dışına gürültülü bir duman çekemezse sigara izmariti
sinekkaydı kavuştuğundan beri terketmeliydi
toplu iğneye batırılmış büyük meydanın derisini
martılar kapıp götürmeden uçan kediyi
rahmine sokuldu Tanrının saati

Reha Başoğul