Eki 142007
 

Bir Yol Şarkısı

 

çarşaflara izlerini bırakan 

tenleri küllenmiş bedenlerde 

kapatıyor karanlık, yaldızlı yollarını… 

devrim yapılmış 

Ekim duvarı yıkıldı yıkılacak 

sanki herşeyin farkında 

kaçacağımız yolları açıyor 

 

kalplerde çığlık kuşları 

sabah kokmuş pencerelerde ötüyor 

saçları elek olmuş yar üzerinden 

saçaklanmış güneş, ufuk yolunda 

süzülmeye bırakılıyor… 

 

karanfilden yollar dizilmiş sırtta 

tan yerinin fısıldadıkları 

kızılı emmiş yüze söyleniyor: 

haydi kalk! yolculuk vakti geldi geçiyor… 

kulakta çizmeli kovboyun nağmeleri 

boyunlarda buselerin çizgileri 

yeşili gören gözler kurşuni, 

giyilen kazakların kokularını ezberliyor… 

 

iyice yaklaşmış yolculuk bulutları 

sarmış buğu tutmuş araba camlarını 

yağacak gibi yollar 

bakılacak haritalara eller ısıtılarak 

bilinir ki şarkılar, naneli ağızları ıslatacak… 

 

gözüktü asvalt renkli ilk yağmur 

yolların üzerinde öylece soyunur 

bir noktadan bir noktaya 

biz kaçar o bozulur 

o kaçar biz yorulur… 

 

kız gibi sanki şu geçtiğimiz akarsu 

bekaret kemeri üstünde 

elma bahçeleriyle korunur 

kollarına bırakacağı erkeğini arar durur… 

 

dur yolcu kaçırmayalım domates tarlalarını 

içine almış gördün mü su yollarını 

iyi bak onlara 

bunlarla bezer kibarlığını 

bunlarla besler nadastaki kırmızılarını… 

 

koyunlar meler tarlanın karşı tarafında 

sırayla yolumuzu kapamışlar 

asıl yollar bırakacak bizi galiba yarı yolda 

oğlakları boynuz dalaşında 

çobanı uyumuş, çalıları solmuş merada… 

arkasında bir değirmen sinsiliğini korur 

tahtadan gözleri hareketsiz 

kendisiyle savaşacak hayalpereste doğrudur… 

 

dağlara bakılıp dalınırken virajlı bir yolda 

bir köy çeker sizi o yolun kahvesine 

ipek kozaları doluşmuş elleriyle… 

kararmış ayalarda 

belirgin bir hayat yolu çizgisi 

adını kasketli dayılar çoktan koymuş: 

yoksulluk takvimi… 

takvimden bir yaprak koparayım 

yollarını onlar da bulsun derseniz 

Ho sesleri arabaya birden doluşur 

bakraç bakraç yörük ayranıyla doyulur 

heey not alalım: 

tandır kebabları dönüşte sefer tasına konur 

 

çıkılır patika yollardan anayola 

sanırsınız uzakta yürüyor bir kaplumbağa 

ezmeyelim duralım orada 

yaklaşınca biraz soruya 

esmer bir çocuğun kafası yakalanır cevaba 

elinde örme sepetler 

satmaya çalışır yollara… 

 

işte şuh bakışlı bir göl kenarı 

üstünde yeşil bir gömlek 

düğmeleri bekliyor açmamızı. 

içine kurbağalar sıkıştırılmış karelere 

hava yolları kapanmış flamingolar 

nazikçe davet ediliyor… 

 

az ötede bir piknik masası 

karelerden almış manzarasını 

‘çinekop mu kefal mi? ‘ sorar oraların ağası 

kemençe sesleri kovalarken havayı 

koyulur yola damakta taze çekilmiş kahve tadı… 

 

yollar zamanı delip geçer 

utanarak çıkarsınız yola bu sefer 

budaklanmış yolun dallarını ararsınız 

bir bakarsınız 

kaya mezarlarını karşınıza almışsınız 

yoldan gönülsüz çıkanlar içinmiş lahitler 

gezgin poyrazlar ölü tozlarını üfler… 

 

alacakaranlık düşürürmüş yolları 

düşenin dostu olmadan 

bir kanyon başında güneşi kaçmadan kıstırmalı 

tam da yerinde bağırtırır arabadaki kovboy gitarını: 

hadi uzat şimdi ona dudaklarını 

hadi uzat şimdi ona dudaklarını… 

 

yolcu yolunda gerek 

haritadan sıcak bir oda seçilerek 

girersiniz çakıl taşlı yola 

hizmetinizde pembe yanaklı bir oyalı kadın 

kurulur hemen yer sofrası 

of sıcacıkmış yulaf çorbası 

yanımıza sığınmış lavaş belli ki ateşe çok kızgın. 

parmaklarda ev baklavası 

dillerde sazlı türkülü oyun havaları 

anlatılır birbir yüzü gülücükten oluşmuşa anlamları 

 

yol der ben yorgun 

benden tavsiye siz burada uyuyun 

bakarsınız ki gökyüzüne 

duruyor ateşli bir kuzgun 

sanırsınız gece yoldan suskun 

halimizden anlayarak konuşur oyalı hatun: 

alın semaver elinize, sırtınıza da battaniye 

siz gidin biraz da kerpiç evin üstünde konuşun. 

cırcırböcekleri aşk yoluna girmeden 

usulca çıkılır korkuluksuz merdivenden 

sihirli küreye sokulunca evren 

ne yollardan geçmişiz, 

kim bu yolların efendisi diye 

sorulur her tarafı yıldızlarla kaplı küreye… 

 

dilimlenmiş Ay’ı yıkayan karanlıktan 

gecenin sözleri iner peynir dilliye 

kokusu unutulmamış kazaklara 

ip kınalı soğuk eller sokulur 

sedir bir yatakta gönüller samanlık olur 

ve açılır tekrar yaldızlı yollar 

yolu sevgiden geçen 

mahrem bir yola akar son yağmur 

yollar kavuşur 

yollar sevişir 

yollar bir olur…

 

Reha Başoğul

If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat