İçimdeki Damarda Tıkandım
herşey peygamberdevesinin kendini dişisine kurban etmediği bir dalı kırmasıyla başladı.
Ve ardından yusufçuklar kaçırdı yumurtalarını bataklıklardan…
Ardıç kuşlarına niye saldıramadı kartal o gün,
niye sinemedi gelincikler çukurlarına
bukelamunlar niye renk vermediler
ve koalalar neden yaprak aramadılar gecenin soğuğunda? ? ?
tanrının zekasını kıskanmışımdır hep
çılgınca mı?
kıskançlık ve tanrı…
çözüm ne peki söyle, anlat hadi balarısı?
‘çakıltaşlarının sevişmesiyle doğmuştum ben
avlarım mağaramda hazırdı evlatlarıma
bir kayadan akan kanla
yayıldı zekanın sarmaşıkları yeryüzüne
Deniz akrepleri sığ sulara saldırdı sonra
medcezirlerle çoğaldılar toprakta
telef oldu köpük kusan balıklar
bir kere azmışlardı korkunç yaratıklar
kömür suratlar az durmadı yerinde
istilalar başgösterdi azgın sularda
tüyler havalandı kadavra kokulu çağda
kapandı yaralar bir süre de olsa
zeka nefes aldı….
kafataslarını algıladı ışık yarımyamalak
bela geliyordu usulcana
çırpınarak
korkusuzca…
çenelerin donduğu bir yörede
bir aile aldı eline çiviyi
sürüyle bitti gösterileri
sürüyle yüzüldü derileri….
killere boyandı alınlar
boncuklar takıldı boyunlara
izinsiz mideler kalktı ayağa
çöpler birikti tepelerde buram buram
ırk savaşçıları çalışmaya başladı
ihtiraslar büyüttü gözbebeklerini, tıpkı bebek gibi
silkinemedi zeka
anlatamadı derdini bir türlü
akınlar oldu bir sonraki gün
çığlar düştü üstüne
lavlar aktı yerine
dayandı üşümedi, üşütmedi evlatlarını
gece yol aldı
sabah kalkamadı yerinden
karanlık kilimlerle uçtular etrafa
çocuklar ağladı beşiklerde
heykeller uyandırdı sabahı
neşeli çığlıklarla büyüdü ormanlar
el işi görgüler kazandı yarını
ama zekayı iyileştiremedi bir türlü
ıslak bıyıklarla üstün geldi peçeler
kalın ciltler hükmetti hayata
ama bir çıra idi aradığı sonun
küller düştü okyanuslara
kolonilerce arı geldi bir araya
sığırların kuyruklarında buluştular daima
saklandı bilgiler gizli yerlere
ayaklar bulamadı onu bir türlü
çılgın heyacanlar ritm tuttular
ateşler etrafında kaçırdılar nesilleri
özlemediler berilerini
düşünemediler gerisini
ve zeka ayırdı onları
izlediler birbirini
ama birleşmedi türleri
selim basiretler gırtlağa düğümlendi’
ıhlamurlarım kaynamıştı artık
süzüldüm kartalların sırtında
çömleklerim kurumadı ama güneşte
özgürlük haykıramadı yerin dibinden
zeka kayboldu yerinden…..
Babil’deki dilimi arıyorum
suskunluğun özünü
izlerin bedelini
tanrının dilini…
şeytanı bile affettim.
sansa da dost benle
yalan mı kaldım onla bir ömürde
yok oldu bağrıma basınca nedense
kıskandım seni her zaman
sayılarını göstermedin sakladın kaldın
terli çarşaflarda görüntün gözlerime indi
kuru toprakta ağırlığın bedenime bindi.
çelişkilerini bile çözdüm
ne kadar dost olduğunu
sözlerinin beni çağırdığı
içimdeki damarda tıkandım.
Babil’de kaybettiğim dilimi özlüyorum
suskunluğun özünü
izlerin bedelini
tanrının dilini…
Reha Başoğul