Katyuşa
Bakmaya korkardım
kadınlığını gözlerine sürmüş
bakışlarını da sarışınlığına saklamış
o safdilli Rus kızına…
bu nedenle anlatmak istedim sizlere
ona yazdığım upuzun bir bilina…
adını soranlara
hemen cevap vereyim:
adı Katyuşa
safdilli, temiz kalpli Katyuşa…
eğer sıkılmazsanız
dönmek isterim ta en başa:
Suyun kadınıydın
suda bir akıntıydın
yalnız suyun
yaşlı taşlarıydın sen Katyuşa
birkaç kez yıkandım orada
körtopal yazdıklarına
değnek olmayan yazdıklarımla
elimi soktum suyuna
ama tutunamadım bir türlü
kimi geceler akmayınca
dondu suyun
kimbilir belki
o gecelerde buz tutmuş
belki de su yutmuştun Katyuşa
galiba Sen akarken Hazar’a
Ben çoktan çatlamıştım Baykal’da…
zar zor beslerdin
kafeslenmiş bedeninde bir kukuşka
o dört duvar arasında
ötmeye çalışırdı
sabahın altısında
her kalkmaya çalıştığında
bağırırdı kukuşkanın nefesi
biliyorum
bülbüllere benzemezdi de hiç sesi
hiç alışamadın değil mi
kokuşmuşluktan hayatlarımızı
satışa çıkardığımız bu Rus pazarına
sebebini iyi biliyorum
çünkü çok yalnızdın sen Katyuşa….
hastalığını anlayınca
Götürdüm seni Doktor Jivago’ya
saatlerce baktı sana
ve geldi anlattı bana:
‘Bu Rus kızı çok hasta
kalbinde varmış bir matruşka
her birini tek tek açsalarda
yine varacaklarmış öz bir insana
üzgünüm ama
hastalığı tam bir ümitsiz vaka…’
işte bu çok dokundu gamsızlığıma
çünkü çok hastaydın sen Katyuşa….
ani bir gece baskınında
keder askerlerine yakalanan
kurşuna dizilmeden önce
Sevgi mahkumlarını kışkırtan
Bir Rus kraliçesiydin de sanki
kapatmışlardı seni Kremlin Sarayına.
seni kurtaramayanlar arasında
Bolveşik ihtilalina katılan
aşka susamış bir adamdım bende
o gece Kızıl Meydan’da…
öylece baktık akan kanlarına
çünkü çok acılıydın sen Katyuşa…
bir başka gece
askerleri atlatmıştın
karlı Ural Dağlarını bile aşmıştın
vagonlarına tebessümler yükleyip
sevgi trenini korku garıma bırakmıştın…
biliyorum
hiç de raydan çıkmamıştın
ama ne olduysa ondan sonra
bir daha uğramaz oldun garıma
çünkü çok gururluydun sen Katyuşa…
bazen konuştun adını bilmediğim insanlarla
o zaman kaptırmamıştın kolunu daha
aklı iki bacak arasında
dedikoducu partizanlara.
çoğu zaman benzettiler seni
aşkını bulamamış Anna Karenina’ya
bilirim ki güldün geçtin sen bunlara
hem sen de yaymaz mıydın ortalığa:
‘iyi bakın bu adama
o Gorki’nin üniversitelerinden çıkmış bir deha..’
ben de o zaman gülerdim sana
derdim ki
bak şu sibirya kaplanına
bak şu cüce kalmış kayınlara
bak şu taygaya
asıl onlar deha..
konuşurduk senle işte böyle
bir akşamdan öbür akşama
çünkü çok yaralıydın sen Katyuşa…
alışmıştım Tanrı’ya olan isyanına
onun sesini kısıp
dayardın ayinleri kulağına
gözlerini kapayarak
bakardın Ortodoks Klisesindeki mumlara
alev alev yakardın boşluğunu o korolarla
bilmezsin ki
bu yüzden ben her gece
çalınca O Çiçorniya
Tanrının mumlarını söndürüp
birkaç ölünün küllerini serptim oraya
sana söyleyemezdim
çünkü çok sancılıydın sen Katyuşa….
gözyaşlarınla yazdığın her mektubuna
cevap veremedim bir kaç satırla da olsa
lakin acılarım dul kaldığında
boğuştum yazdıklarımı suda boğanlarla
günahlarım esir düşmüştü karabasanlara
güya benzetmişler beni
sayı kaçakçısı bir Rus casusuna
kıskıvrak yakaladılar beni oracıkta
bu sırada benden haber almamalıydın
çünkü çok korunmasızdın sen Katyuşa…
hatırlarsın ki
hüznüm neşelidir
düşündüm de
böyle olmalı da seninki
o yüzden Katyuşa
tam da sus demişken Rachmaninoff’a
Tchaikovsky de girmişken mezara
elime alacağım bir balalayka
ve senle yapacağız şimdi kalinka:
‘Üzülme Katyuşa
Gülümse Katyuşa
hayat
hepimize suç ve ceza…’
nasıl nakarat ama
bunlar
sana yazdığım son sözlerden kalma
o yüzden
biraz neşelenelim istedim
çünkü çok güzel gülerdin sen Katyuşa…
aklıma gelmişken
sen hala yenikmisin
Çileklerin Kızıl Ordusuna
bir türlü savaştıramadık onları
Dondurmaların Beyaz Ordusuyla
ya çikolatalar
rehin mi alındılar onlar yoksa
evini kuşatan karıncalarca
sormak istedim
çünkü çok severdin sen Katyuşa…
bense üşüyorum Katyuşa
özlemin Rus Ruleti oynatmadan bana
aklımı çoktan teslim etmeliydim Rus mafyasına
o yüzden ısıtamıyorum yüreğimi
içsem de iki duble votka
başımı da soksam kalpağa
hatta korlanmış orağı saplayıp
çekiçle vursan da bağrıma
sen gülmedikçe
sen dirilmedikçe Katyuşa
ben üşüyorum
ben donuyorum
yüreğimin Moskova soğuğunda…
Reha Başoğul