Haz 092007
 

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 600 yıllık osmanlı geleneğinden çıkan aydın kesmin, akşamdan sabaha bir gecede uygarlık ve kültürün değiştiremeyeceğine dair göndermelerle dolu, kültürel içerikli, düşündürücü romanı.. üniversitede araştırma görevlisi bir mümtaz düşünün ki ufacık yaşta, şehrinin işgal edildiği sırada, babası bir rum tarafından öldürülmüş olup, antalya’da yaşama ayak basan ve çocukluk ile gençlik derken italyanların bulunduğu bu şehirde, akraba tayfasından istanbul’a, ihsanın yanına gelip eğitimine devam eden. ihsan’ın ve karısının, mümtazı mümtaz yapan faktörlerde önemli etkisini yadsımayan bir yandan da ihsan’ın hastalığı ve aile işleriyle uğraşan mümtaz, nuran adında efendi mi efendi birini tanır ki bu kişi, kutsal aşkın mümtazın gözünde tezahür etmiş halidir. nuran da hem bektaşi, hem de mevlevi kültürünü bir arada bulunduran, entellektüel birikimi ve müzikal altyapısı yani tıpkı eski filmlerde görülen donanımlı bir bayan olarak karşımıza çıkar ki bu da romana keyif katan bir özelliktir. tabi ikisinin arasındaki çekinceli başlayan ilişkinin, sokak-,mahalle mekanlarında ayrı gözükmesi önem arzedip, biz de bu sırada aradaki mesafenin korunmasının meyvesini, edebi olarak yeriz. gün olur devran döner, ilişki gelişir ve nuran mümtaz’ın evine yerleşir, yer de emirgandır. ve bu samimi ortamın içerisinde siz cinsel kimliklerin ötesinde, ortak paydada buluşan, klasik müzik ve edebiyata dair güzel mi güzel sohbetlere tanık olursunuz. mümtaz’ın bu denli nuran’la uyum içinde olması, nuran’ı iyice gözünde yarı ilahi kıvamda yüceleştirmesine mahal verir. ortada ideolojik, estetik ve tarihsel bir yakınlık varken, kitap içerisinde bedensel ilişkinin sınırlı olarak yer aldığını belirtmekte fayda var. tüm bunlara karşın mümtaz’ın yine de aradığı model -bir nevi ruh eşi- nuran değildir aslında ve bu sıkıntı romanın ilerleyen bölümlerinde kendini gösterir. roman hitler’in saldırı emrini verdiği 2. dünya savaşı’nda sona erer.

Continue reading »