Deniz kabuğum
Karanlıkları arıyorum Rodos’un derin delhizlerinde
açılmamış bir deniz kabuğu saklıyor incisini
mercan mercan döküyor gözlerini
fersah fersah aşıyor kum denizlerini
inim inim inliyor edepsiz nefesleri…
Kaldır başını ey Rodos’lu!
Kaldır ki görsünler içimizdeki deniz kabuğunu…
soysuzluğuma, sorgusuzluğuma aç soluğunu
sahipsizliğime, ölümsüzlüğüme saç onurunu…
arsızlığıma, katıksızlığıma bırak tutkunu
ve açıldı deniz kabuğu…
kabuğun kaçırdı sakin ruhlarımı
soluğun uyandırdı sessiz çığlıklarımı
onurun araladı matem yarıklarımı
tutkun aydınlattı zevk mağaralarımı
söyle neden basit bir özveride istedin öbür yarımı
söyle neden sormadın yaralı anılarımı
söyle neden dilsizliğin sardı deli kanımı
korkarım ki ebediyen cevapsız bırakacaksın sorularımı…
karanlıktaki kürek mahkumu gibi
koşulsuz gecelerde katettin içimi
bezmedin, yenilmedin
gözyaşlarımın üzerinde çektin küreklerini…
büyülü renklerle öptük gözlerimizi
masalsı ezgilerle kokladık ellerimizi
benzersiz resimlerle boyadık bedenlerimizi
kirli perdelerle seviştirdik hayallerimizi
yoksa bu yüzden mi sevdim seni
yoksa bu yüzden mi bencilliğim üredi?
masumluğunu koymuştun oysa ki göğsümün kenarına
derin düşler sokmuştun asırlık uykusuzluğuma
çıplak sırtında acılarım akarken
vahşi atlara bindin rüyalarında…
hani dudaklarımız hiç ayrılmayacaktı
bak işte bıçak gibi kesti şimdi onları zaman tanrısı…
Şimdi dönüyorsun seni bulduğum deryaya
kapatıyorsun kabuğunu soranlara
tek bir odan vardı denizkabuğunda
onu da biz doldurmuştuk ayışığıyla
Ay yüzün ve uluyan kurdunla
bir gün bir yerde karşılaşırsak
Kaldır başını ey Rodos’lu
Kaldır ki görsünler içimizdeki deniz kabuğunu…
Reha Başoğul