Mar 052002
 

Dağ Çileği

Bir sibirya kaplanının her zaman sahip olduğu
ama pencereden hızla eriyen karlar
o beyaz saflığın önünde yorulduğu
yerine sadece ve daha soğuk rüzgarın soluduğu anlar

hiç bilmediği, tanımadığı bir dağ çileği o
sadece uzaktan dağa baktığı
sonsuz beyazlığın içinde
kırmızısından tanıdığı…

o kırmızının içindeki beyazda
bir kürenin şeffaflığı
bir cennetin aralığı
bir yaprağın acısı

hiç görmedği, tanımadığı bir dağ çileği o
oraya tırmandığı
onsuz kalamadığı
ve koparmaya kıyamadığı

zorlu tırmanışın ardından
o çileğin araladığı
bir bahçenin ufacık
ama kocaman kapısı

bir bahçe ki o, minicik adımlarla keşfeden
bir çocuk olarak dolaştığı
koklamaya korktuğu
toprak kokusunda yürümekten sakındığı

çaresizce akan zamanın
çölün susuz kumunun
yağmurun ıslattığı tenin
dışında hiçbirşey, çocuğun hafızasında bıraktığı

sözlüklerin yazamadığı
anaların anlatamadığı
şairlerin soramadığı
bir dağ çileği o

o kürenin bilinmediği
aranmadığı
güneşinin ısıtmadığı bir yerde
çocuğun sadece kalakaldığı bir dünya beklediği

çatınca o küreden çıkma zamanı
çamurun pisliği
camların kırıntısı
akan karın kırmızısı

oysaki o dağ çileğinin tasarladığı
en güzel takısıydı yaprağı
kimi zaman yeşilinin huzuru
kimi zaman kırmızısının sıcaklığı

ayrılma zamanı gelince
kaf dağına çıktı bilgenin rüyası
o dağ çileğini koparmayan
başka bir çocuğa yazdı zamanı

öptüğü, kokladığı
ama koparamadığı
sadece bakakaldığı
yazıldı dağ çileğinin şarkısı

bir minik kardelen aradı
burnuna kondurulmak üzere tavşanı
bir koku sardı etrafı
bahçeden gelen çalıntı

o unutulacak çocuğu sordular bilgeye
ne oldu ona diye
bilge akıttı gözyaşını
ağlattı soranları

her bir limon damlasıyla yazıldı onun ağıtı
ne bitti denebilir ne de başladı
önüne geçemediği, yazık ettiği ölümü
bırakmayacak yakasını

hakkında rivayetler çıktı sonraları
tez hazırlamışlar dar ağacını
üzerine aldığı tek gömlekte
bir beyaz varmış bir kırmızı

sakın sormayın zamanını
anılarını, acılarını
o dağ çileğinin yarattığı
doyamadığı büyük bahçede arayın cevabı

Reha Başoğul