Mar 012008
 
Espri Sanatı

Orjinal adı “Espri ve Esprinin Bilinçsizce İlişkileri” olan, tarih boyunca gözlerden kaçtığına ve yeteri kadar önemle anılmadığına inandığım bir Sigmund Freud kitabı. Özellikle nükte, nüktedanlık ve bunlar arasındaki ruhbilimsel ve rüya ile olan ilişkileri, esprinin yarattığı haz ve espri çeşitleri konusunda nefis olmakla beraber, ‘hepimizin bildiği gibi bir espiriyi anlatmak kadar zor ve hoş tad bırakmayan his yoktur’ olgusunu Freud, -kendi tabiriyle- zorlanarak da olsa başarıyor. Kitapta geçen genel hava, Jean Paul Richter, Thedore Vischer, Kuno Fisher ve Thedore Lipps gibi daha önce bu konuda az ve öz yazan düşünürlerin çerçevesinde başlar ve akabinde nüktenin söz oyunları, elemanlarına ayırma, mecazi anlam, ikircil kullanımı , yoğunlaştırma gibi teknikleriyle bence nefis bir şekilde anlatır. Sonra Victor Hugo’nun “Hernani” adlı eserinin, William Shakespeare’in “Bir yaz gecesi rüyası” gibi komedilerinin ve tabiki Hamlet’ten bazı pasajlarını da bu teknikler dahilinde analiz ederek ortaya harika bir başvuru kaynağı çıkarmıştır Freud.

Kitaptan aldığım notlarım dahilinde alıntılayacağım bazı tanımları vermek bu konu hakkında iyi bir başlangıç olacaktır.

Continue reading »

Şub 292008
 

Geçtiğimiz onca yüzyılın düşünsel buhranında, postmodernizmin yarattığı tehlikenin takkesinin göründüğü ve tam adı, “Son moda saçmalar: Postmodern aydınların bilimi kötüye kullanmaları” olan ve iki fizikçi ki biri Sokal Vakası’nın başkahramanı Alan Sokal olan, diğeri de Jean Brichmont tarafından yazılmış, günümüzün aydın, medya, eleştiri, saptırma, yapıbozumculuk gibi konularına değinen çok önem verdiğim bir kitaptır. eksiksiz dipnotlarından saptamalarına kadar bu kadar zengin bir araştırma perspektifi için oldukça uzun araştırmalar yaptıkları aşikar. bu yüzden bu kitaba uzunca ve bölüm bölüm anlatımlarla aktarmanın doğru olacağını ve kitabın mesajını daha iyi aktaracağını düşündüğüm bir inceleme yapmak istiyorum.

Continue reading »

Şub 092008
 


sigmund freud’un, karamazof kardeşler’in almanca baskısının girişine yayınevinin önerisi üzerine yazdığı ve muhtelif iddiaların çoğuna göre, 2 sene sonunda(1928) yayımlanan ve payel yayınları’ndan çıkan sanat ve edebiyat kitabında türkçe çevirisi bulunabilecek makalesinin ismi…

freud, bu makaleden dolayı tatmin olamadığını söylemiş ve yapısal olarak zayıf bulduğunu belirtmiştir. freud’un bu makalesi; yirmi yıl sonra tekrar histerik nöbet tartışmasına, oedipus karmaşasına ve suçluluk duygusu üzerine yeni ifadelerine ve mastürbasyonla, – yaşam öyküsünden ve de romanından-kumarbaz romanına isim olarak yer vermese de- aldığı kumar tutkusuna dair tiyolarla ilişkilendirmesine yer veren önem arzları dışında, ivan karamozof’un ağzından dillendirdiği “yalancılar! herkes babasının ölümünü arzular.”; sözüyle gelen anababa kavramına, liberalizmin yanlısı bir toplantıda çar’ı ve çarlık sistemini savunmasına rağmen, kendisini kürek mahkumu eden, idam cezasına çarptıran çar’a dair gerçekleşen sempatisinin, baba eksikliğine ve öz-cezalandırma ilişkisindeki rolüne ve tüm bunların üstünde gelmiş geçmiş en önemli yazarların başında gelen fyodor mihailoviç dostoyevski’nin, psikoanalizin kurucusu olan freud tarafından ele alınmasına dair tarihi önem taşır.

Continue reading »

Şub 012008
 

Jean Baudrillard’ın ilgi konusudur ve şöyle der; “tüketim toplumu varolmak için nesnelerine ihtiyaç duyar, daha doğrusu onları yok etmeye ihtiyaç duyar. nesnelerin kullanımı sadece nesnelerin yavaş yavaş kaybolmasına götürür. nesnelerin şiddetle yitirilmesinde yaratılan değer çok daha yoğundur. tüketimde kendisini yok etmede aşmaya, dönüştürmeye yönelik derin bir eğilim vardır.” diyerek özne, nesne ayrırımından kaynaklanan özneyi ayırt edememizin gerçeğine ve karşındaki aşığım dediğin sevgilinin aslında hiç bir zaman kim olduğunu bilemeyeceğine ve özümsemeyeceğine işaret eder bu kültür. Her ne kadar etik bir sorun olmadığını baştan düşündüğümü belirtip, buna ilaveten kişilerin fazla kendini tüketim objesi yaparak sanat diliyle sujeden objeye geçme sürecini hızlı yaşayarak karşındakinden de aynı anda ve aynı ahenkte beklediği için ve beklenti-fayda grafiğinin y=x rütininde seyretmesinden kaynaklı, farklı partner doğrusuna sapma isteği normaldir ki çözüm kümesi mesafe dengesi adıyla ışıl ışıl aydınlanmaktadır. Bu yüzden, mecazi aşk da olsa dekonstrüksiyon isteyenlerdenim.

Kas 172007
 

 

jacques lacan

Bir zamanların şairi olmasına şaşırmamakla beraber, ölümüne Freud Ekolü’nü savunan, ironik bir şekilde antipsikiyatri savunucusu olan fransız psikiyatr. Borges’in “dilimden çıktıktan sonra söylediğim şey artık bana ait değildir” mantığına, lacan da hemfikirdir, yani varlığını, dilin ona sunduğu kadar tanıyabilen bir çerçevede oluşturduğunu savunur. Bastırma ve Yüceltme kavramlarını tek bir çatı altında birleştirmesi, bunun sebebi de kendi gerçekliğiyle, düşüncesi arasında büyük ve belirgin fark olmasını sağlayan kültürel özne pozisyonudur. Parçalanmış beden, ayna evresi ve odipial evre ile gelişimi üçe ayırması Freud’un otoerotizm ve narsist evreleriyle örtüşür. Ona göre insan, düşlerinden yaşam enerjisini alır ama hayalkırıklığıyla ilerler… 

Tüm bunların dışında dilin paradoksal ölçütleri konusunda kendisiyle hemfikir olsam da Lacan bir çok olguyu matematiksel açıklarken maalesef “matematik diliyle” saçmalamıştır. Bunun da detaylarını “Son Moda Saçmalar” kitabındaki Lacan incelemesi tavsiye edilir…

Eyl 202007
 

Cinsel Aşkın Anatomisi

Helen Fisher’ın yine sansasyon yarattığı bilinen, cinselliği, sadece üreme ve nesli devam ettirme içgüdüsü olarak görmeden zevk alınması halinde bile kadının “seri monogamist”, erkeğin de poligam olduğunu genetik olarak kabullenmemiz gerektiğini, aşk denen şeyin biyolojik bir aktivite olduğunu söyleyen ve bunun üzerinde senelerce yaptığı araştırmaları, deneyleri ortaya koyan, sonunda da “aşk, cinselliğin ‘haz’ garantisidir'” diye bağlayan, bir tekeşliliğe karşı anarşist görüşler silsilesini içinde barındıran kitaptır.

Eki 042006
 

 

bagislanmisbirgunahkarin

Gizemli ve bir o kadar da düşündürücü bir yazar buldum karşımda. Şeytanla yüzleşmek gibi birşey bu. Ama önce kitabın oluşum hikayesini anlatmak isterim.

İlk olarak 1824 yılında yazar James Hogg ismi kullanılmadan basılmış. Bunun nedeni Kalvincilerden gelecek olası bir baskı ya da tehditlermiş. Tek tük satılmış o zamanlar sonra 1828 yılında bu cesaret verici satışların etkisiyle İntihar Etmiş Bir Adamın Mezarı ve bu sefer yazarın ismi de eklenerek basılmış. 1837 ‘de Bir Fanatiğin Özel Anıları ve İtirafları olarak çıkmış. Sizin okuyacağınız kitap ilk basılan yani 1824’teki halini temel alarak düzeltilmiş ve basılmış.

Kitap hakkında yazılan çizilen eleştiriler oldukça fazla. Bir tanesi yazarın yaşantısı ve kimliğinden dolayı bu eseri aslında onun yazmadığı konusunda gelmiş.

Peki kimmiş bakalım bu yazar.? Kitabın önsözünde de bulabileceğiniz gibi James Hogg çiftlik yaşamı süren bir çoban. Ama edebiyata da işi kadar önem gösteren bir çoban. Bu kitabı onun yazamayacağı iddiası da bu çobanlıktan geliyor zaten. Ancak unuttukları bir şey var ki bence, dünyada tanınan ne ilk çoban ne sonuncusu James Hogg. 1793 yılında şiir yazmaya ve yayınlatmaya başlamış. Esas patlamayı 1813 yılında yazdığı bir şiiriyle sağlamış ve şöhret denen kelimeyi daha iyi anlamış. Bu şöhret Buccleuch Dükü’nden çiftlik olarak meyvesini vermiş. Yaşamı da bu çiftlikte geçmiş çoğu zaman.

Hogg’un toplumsal dışlanmaya maruz kalan karakterlere düşkünlüğü ve bu kişilikleri önplana çıkarma seçimi bu kitapta önplanda gözüküyor.

Kitabın konusu ise 18. yüzyılın başlarında İskoçya’da Kalvinist bir ailenin büyük bir çöküş yaşayan oğlunun, hayatı bir yabancı tarafından değiştirilmesi sonucu bir dizi cinayetin sorumlusu olması.

Kitapta ise bu olayların bir editörün bir de günahkarın ağzından birbirinden farklı olarak dinlemeniz. Kitabın baş kahramanı Robert Wringhim ,dışlanmış karakter olarak şeytansı yabancı kurduğu ilişki ve bunların akabinde gelen cinayetleri ustaca işliyor.

Kitabı okurken günlük hayatın akışıyla, şeytanın gücü arasındaki geçişler çok bariz belli oluyor. Cinayetler de keza çok garip bir şekilde işleniyor. Bazılarınız hayran kalabilir, kimileriniz ise basitmiş diyip geçebilir. Kitabı da ilginç kılan da bu zaten. Değişik kişiliklerin içindekiyle bütünleşip algılaması ve yorumlaması…

Açıkçası ben okurken çok büyük keyif almadım. Çok düşünmedim ve aman aman bir kitap gibi görmedim. Ancak cinayetler ve anlatım dili biraz mistik geldi bana. James Hogg’un kaleminden, Işıl Elçin çevirisiyle dilimize çevrilen kitap, 6:45 yayınlarından bize ulaşıyor.

Eyl 172006
 
kuantum-benlik

Bilinç… yaşarken gerekli olan kavram… zaman zaman bu kavram bir kaosa da dönüşür. Peki bu kaos nerede yaşanır, yalnızca bizlerin beyninde mi? belki evet belki hayır. Ama kuantum fizikçisi bayan Danah Zonar’a göre bu her yerde böyledir. Kuantum benlik’in sadece bir fizik, matematik kitabı olduğunu düşünenler yanılır. çünkü hem bu bilimler yaşamın temelleri, hem de kitapta bu bilimleri zevkli bir şekilde algılamamız için çok güzel örnekleri edebi açıdan da tatmin eder nitelikte sunmaktadır. 

Klasik Newton Fiziği’nden sonra, artık tüm üniversitelerde kuantum fiziği dersleri, ana fizik dersi olarak görülmeye başlandı. bu sayede; insanlar inançlarını, beklentilerini, doğa olaylarını ve kendini bilimsel bir şekilde test etmeyi öğrendi. Özellikle beyinde yaşatılan dünya, diğer insanlardan farklı olarak yaşanıyor mu ve kuantum sıçramaları sayesinde insanlar aynı düşüncelere mi sahip oluyor sorusuna cevaplar buldu. Kuantum benlik’te bu derece derine inen bu kitap, Danah Zonar’ın hamilelik döneminde yazmaya karar vererek, doğa’nın evrenselliğinin ve evrenselliğin doğasının bilincini ispat etme iddiasını taşıyor. 

Evrenin matematiksel düzeni ve fizik yasalarının kesinliği, insanı kendiyle olan ‘mutlaklık’ randevusunu hatırlatır hep. Her gün yaşanılan rütin olayların içinde kuantum bilincini arar ve şunu görür ki amiplerin, düşen yaprağın, yıldız patlamalarının, oturduğunuz koltuğun ya da yazdığınız kalemin, son olarak da kuantumcuların da söylediği gibi elektronların bilinçli bir varlık olduğu iddiasıdır Zonar’ınki.. 

Kitapta beğendiğim özelliklerden biri de; yazarın psikiyatrist ve psikoterapist kocasının, içeriğe uzmanlık dalı açısından katkısı. verimi attırdığı gibi, kuantum modellerinin bu yönünü de keşfetmiş olmak bir avantaj. Özellikle hayvanların ve bitkilerin ve tabiiki cansız nesnelerin bilinçli ve görüş sahibi olduğunu anlatan bölümde, Descartes’ten Freud’dan beri gelen eski akımların birleştiği, bu yeni düşünce biçimini sorgulatma gayesinde. Felsefi görüşler, gerçekten çok doğru yerlerde adapte olmuş. istenilen ise hayatın her bölümünde kullanabilmesi bu bilgilerin; işte, evde, aşkta, sanatta, uyurken, aldatılırken hatta öldüğünüzde bile… 

Psişik gelişimlere sahne olan insan beyni, narsist karakter modeline giderek yaklaşıyor ve ben’lik bilincinde köklü reformlar yaratıyor. Freud ve Einstein’ın ağırlığını hissettirdiği kitapta, yazarın eski kuramlara yeni yorumlar getirmesi çok hoş bir düzenekte oyun oynamanıza sebep oluyor ve bilimsel içerikli kitapların çoğunda görülen terminolojik dilin sıkmadığını söyleyebilirim. 

Özetle; felsefe, psikoloji ,matematik, fizik ve biraz da biyoloji konularında, donah zarar’dan, bulunduğun yerle ütopik olma arasındaki kesin çizgiyi çizen bir görüş sağanağı…

 

 

Nis 212006
 
Yaşanan Vestel Manisaspor ve Fenerbahçe maçındaki olaylara ilişkin Fenerbahçeli taraftarların yenilgi karsısında Vestel ürünlerini boykot etmesi üzerine sadece iki taraf için değil bir çok açıdan fikir yürütmek istedim;