Mar 242009
 

 

lord-byron-on-his-death-bed

Ivan Aivazovsky ve Balthus  gibi ressamları, Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, Halikarnas Balıkçısı gibi yazarları etkilemiş, babasından kaynaklı berbat ve umutsuzluklarla geçen çocukluğuna bağlanarak bir sürü yaratıcılık- zihinsel hastalıklar ilişkisini ele alan makalede adı geçen ve kendisinin tabiriyle ‘vahşilik’ noktasına getiren duygusal krizler sonrasında sırasında yazarak rahatladığını söyleyen ve bu yüzden literatüre “byron mutsuzluğu” kavramını sokan manik depresif şair, yazar. Aynı zamanda ‘lady byron’ ve Bernaulli sayıları’nın hesaplamasına ilişkin hazırladığı programla ‘ilk bilgisayar programcısı kadın matematikçi’ olarak anılan Ada Lovelace’in babası… 

“Kılıcı insafsız bir ustalıkla kullanan Türk’ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır.” cümlesiyle açığa çıkarttığı; Türklere karşı – hastalığı nedeniyle normal karşılanması gereken ve tutarsızlığına da sebep olan -sevgisizliğinin altında Türklerin asaletini iyi bilmesi ve bunu kıskanması olarak yorumlanabilir. Bu yüzden de Kırım Tatarları’nı bolca aşağılamaktan geri kalmamıştır. 

Halikarnas Balıkçısı’nın hakkındaki sözleri şu şekildedir: 

Continue reading »

Mar 172009
 

 

olbers

Karanlıklar Prensi Edgar Allan Poe’nun da ilgilendiği ve “eureka” denemesinde”; yıldızların sayısı sonsuz olsaydı, gökyüzünün her yanı eşit derecede parlak, yani gökyüzünün her noktasında bir yıldız olurdu. oysa, gökyüzüne teleskoplarla baktığımızda, hiçbir ışığın gelmediği boş bölgeler görebiliyoruz. bu bölgeler, henüz ışığın bize ulaşamadığı yerlerdir.” diyerek getirdiği isabetli bir yaklaşımla astronomların, “gökyüzünde yalnız gezen bu kadar yıldız varken neden allahım onların bu kadar ışığıyla evren bu kadar karanlık?”türünde bir soruyla anılan bu paradoksun çözümü karşısında ilgisinin çekildiği paradokstur. 

Astronomik anlamdan bakıp basitçe özetlersek ise; “eğer sonsuz galaksi varsa ve bunlarda sonsuz ışık kaynağı ise, bizim gökyüzünü her an çok parlak görmemiz gerekir” diyen ve Paul Wesson tarafından çözülmüş paradoks.. Diğer yandan bu çözüme ulaşılmadan da “Charlier nin silsile teorisi” doğruysa ortadan teorik olarak kalkabileceği düşünülmüş paradoks.. Artık uzay öklit uzayı(uzayda maddenin olduğunun ispatlanmasından dolayı) olmadığı için ve sonsuz bir öklit uzayında, sonsuz sayıda yıldız yahut galaksi olabildiğinden ötürü ve statik dağılıma ihtiyaç duyduğundan dolayı, sonsuz galaksinin ve ışık kaynağının olmaması gerekir..Evrenin genişlemesi keşfiyle beraber, ışık kaynağı 2 kat azalmaktadır ki statik evrende gökyüzünün çok karanlık olması gerekir…Haliyle bu da Olbers Paradoksunu çözer niteliktedir.

Mar 172009
 

Platon’un doğru ve yanlışın dışında üçüncü bir değere hüküm getirmesiyle algoritmik çözüm kümesini genişletmenin temelleri atılan, karar verme,optimizasyon teknikleri, nümerik analiz, yapay zeka, bilişim, yönetişim, halkla ilişkiler, iletişim, tüketici davranışları, genom projeleri gibi geniş bir kullanım alanı olan, Alev Alatlı’nın sık sık köşeyazılarında ve kitaplarında değindiği düşünce sistematiğidir. İlginç, yüksek maaşlı bir iş ve yolculuk süresi kısa olsun amacıyla bir seçim yapmanız gerektiğinde burdaki uygun işin seçim aralığı ‘saçaklı mantık’ sayesinde bulunur diyerek örneklendirebiliriz. Son zamanlardaki yeniliklere baktığımızda; el yazısını tanımada, webcam çalışma sistemlerinde, keza hareket sensörlü güvenlik ürünlerinde, metroların çalışma prensiplerinde, klima sistemlerinde ve daha nice nice örnekte görüldüğü gibi “saçaklı mantık hayat kurtarır !”

Mar 162009
 

surfx3dscrn

Matematiksel Nesnelerin Varlık Sorunu 

—hakikat nesnellikle ilgilidir; iyilik kavramı ise hemen hemen nesneldir. bu kavramlara bakanın “beğeni”sine bağımlı olan ‘güzellik’ kavramı nesnel değildir.”/mortimer adler-six great ideas—

 Matematiksel nesneler ile fiziksel nesneler arasında bir fark var mıdır? Eğer varsa nasıl bir ayırım yapılabilir? Fiziksel nesneleri somut, matematiksel nesneleri soyut olarak nitelemek mümkün müdür? Matematiğin kapsadığı nesnelerin kaynağı nedir? Matematikçi bu nesneleri nasıl bulur? Bu tarz sorulara cevap veren görüşlerden en önemlileri ‘realizm’, ‘nominalizm’ ve ‘yapımcılık’ olarak belirlenebilir.

Continue reading »

Mar 142009
 

Uzayın derinliklerini tarayan dev bir radyoteleskopun bir anıta dönüşümünü Rotterdam kentine diktiği çelik, cam ve pleksiglas “Kurulmuş Heykel” adlı yapıtta bulabileceğiniz, eserlerinde yüksek matematik modellemeleri kullanan, Rusya’da doğup Amerika’da 70 lerin sonuna doğru ölen, teknolojinin insanoğlunun başarısı içinde anlam kazandığını düşünen, konstrüktivist, kinetic art temsilcisi dahi heykeltraş sanatçısı…

 

Ara 212008
 

Denis guedj’in yazdığı “Papağan Teoremi, Apostolos Doxiadis’in yazdığı “Petros Amca” ve “Goldbach sanısı” adlı romanlara konu olmuş, 250 yılı geçkin bir süredir ispatlanamayan hipotezdir ki Christian Goldbach’ın ondan aşağı kalmayan ayrı bir cin “Leonhard Euler”‘le yazışmalarında başının altından çıkmış ödülü milyon dolara varan bir hipotezdir.Hipotez der ki; ikiden büyük her çift sayı basamağı ne olursa olsun, iki asal sayının toplamına eşittir. ayrıca üç asal sayının toplamına da eşittir. 6=2+2+2, 8=2+3+3, 10=2+3+5 gibi… Ortaya çıkan mantığa bakıldığında herşey biliniyor yani gidiyor ama mevzu sonsuza kadar süregeldiği için ispatında sonuç çıkmıyor. Bu konuda Bursalı Mühendis Şükrü Şentop tarafından çözüldüğü iddiası mevcut ama henüz otoriteler bir yanıt vermiş değil.

Haz 122008
 


Pulitzer ödülü de mevcut olan, konusunda büyük bir boşluğu dolduran, içindeki bağlantılarla ve örneğin alice harikalar diyarı gibi referans aktarmalarıyla, paradoks, nöroloji, algı eşikleri gibi konularda matematik, nlp, mantık temeli olmayanların kolay kolay sonunu ve başını getiremeyeceği, Douglas Hofstadter’in Kabalcı’dan çıkan, konusundaki en yetkin ve en kalın referans kitabı, hatta ebedi gökçe belik!

Nis 252008
 

Klein ŞişesiFelix Klein’ın ünlü imkansızlık abidesi,topolojik uzay nesnesi…Gözümüz açısından yani 3d bazda yer bulamayan ama 4d ortamda süreksizliği anlatan bu şekil, aynı zamanda Escher gibi bir ressama da tıpkı “Mobius Şeridi” gibi “çiz beni” dedirttiği gibi, anonim şiirlere ve bulmacalara da ilham vermiştir.

Şub 292008
 

Geçtiğimiz onca yüzyılın düşünsel buhranında, postmodernizmin yarattığı tehlikenin takkesinin göründüğü ve tam adı, “Son moda saçmalar: Postmodern aydınların bilimi kötüye kullanmaları” olan ve iki fizikçi ki biri Sokal Vakası’nın başkahramanı Alan Sokal olan, diğeri de Jean Brichmont tarafından yazılmış, günümüzün aydın, medya, eleştiri, saptırma, yapıbozumculuk gibi konularına değinen çok önem verdiğim bir kitaptır. eksiksiz dipnotlarından saptamalarına kadar bu kadar zengin bir araştırma perspektifi için oldukça uzun araştırmalar yaptıkları aşikar. bu yüzden bu kitaba uzunca ve bölüm bölüm anlatımlarla aktarmanın doğru olacağını ve kitabın mesajını daha iyi aktaracağını düşündüğüm bir inceleme yapmak istiyorum.

Continue reading »

Şub 092008
 
Bayes

Etrafımızdaki her türlü olayda kullanılan, 1763’de Thomas Bayes tarafından Royal Society dergisinde ‘Essay towards solving a problem in the doctrine of chances’ (rastlantısallık doktriniyle problem çözümü) makalesiyle ortaya konan ve sonrasında Pierre Simon Laplace tarafından geliştirilen ve çağdaş yaşamın içine dahil edilen olasılık kuramı…

Raslantısal bir olayın gözleminden önce, öne sürülen varsayımlara ilişkin olasılıkların değerlendirilmesine dayanan bu istatiksel çıkarım yöntemine örnekler verirsek;

Continue reading »

Ara 152006
 

 

papagan-teoremi

Eğer matematikten hoşlanıyorsanız ,aynı zamanda edebiyatla , felsefeyle, bilimle , dinle, tarihle ve tabiiki polisiye romanla, bu kalın kitap tam size göre diyebilirim.

Gerçekten oldukça hoş bir polisiye ve pedagojik roman olan Papağan Teoremi , Denis Guedj’in kaleminden çıkmış.Aklımın bir köşesinden “Ya böyle bir kitap var mı ya?” diye geçirerek ,hem soluksuz hem de hayranlıkla kitabı okudum.

İlk önce size kitabın arka kapağında bulunan ve içerik açısından aklınızda şekillenecek konusundan bahsetmek istiyorum:İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amazonya’ya yerleşen 84 yaşındaki Elgar Grosrouvre ,matematik fakültesinden eski arkadaşı ve Paris’te sahaflık yapan tekerlekli sandalye mahkumu Pierre Ruche’e çok değerli bir matematik kitapları kolleksiyonu gönderdikten sonra evinde çıkan bir yangında ölür.Elgar, Pierre’e yazdığı mektuplarda ünlü matematikçi Fermat ve Goldbahc’ın teoremlerini kanıtladığını yazmaktadır. Yangından kurtulan Elgar’ın papağanı”Nofutur” ,değerli kuş kaçakçılarının sayesinde PAris’e ,Pierre’nin sahaf dükkanı “Binbir Sayfa” ya rastlantı sonucu ulaşır. Elgar’ı ölümü bir cinayet mi , intihar mı , yoksa kaza mıdır? Bu sorulardan sonra Pierre Ruche ve meraklı ailesinin müthiş polisiye araştırmaları ve kovalamacaları başlar.

Japonya’dan Brezilya’ya ,Mısır’dan Sicilya’ya uzanan bu muammalar zincirinin gerçek kahramanı matematiğin ta kendisi elbette.Yaşamımızın felsefi sınırları içerisinde matematiğin gerçek yerini sorgulayacak onu tüm açıklığıyla saptamamıza yardımcı olan Papağan Teoremi, azılı matematikçilerden dört işlem ustalarına kadar herkesin elinden düşmeyecek bir felsefi roman. Matematik tarihinin en gizemli yanları ve kişiliklerinin de başrolleri paylaştığı bu edebiyat polisite şöleninin oyuncuları ,aslında Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam’ın günümüze uyarlamalarından başkaları değil.Harika bir eseri okuyacağınıza emin olabilirsiniz. Kitapta yok yok.Şöyle bir düşündüm de kitap lise öğrencilerimize ders kitabı olarak bile okutulabilir. Her zaman dediğim gibi bilgiyi zevkli bir halde sunarsanız ,aldığınız verim o kadar artar.Mükemmel nitelikteki bu kitabı bu kadar övmemin sebebi yukarıdakilere istinahaden bir matematikçi olmam ve hayatımda ilgilendiğim bir çok alana hitap edebilmesi.

Bir felsefi polisiye romandan çok öte bilgiler verilmiş.Kitapevlerinde hangi tür bölüme koysanız içerik açısından uyar.Birçok bilim adamının fikirlerini, felsefesi, teoremleri ve hayat hikayesi bir anda beyninize işleyecek ve bunları kullanarak sonuca ulaşmanızı isteyecek bir eser.Okurken beyninizin çalışma hızına inanamıyacaksınız.Sakin bir yer seçip kitabı okuyun derim. Çünkü bu kitabın her kelimesi bilgi kokuyor.Bu harika eseri bizlere Güncel Yayıncılık ulaştırıyor. 534 sayfalık kitabın kalın olmasına yakınmanız yerine şükredeceğine eminim. Bir başka atlanmaması gereken nokta ,böyle bir kitabı ancak yazar kadar bilgili ve bahsettiğim bilimlere hakim birisi çevirebilirdi, yani İsmail Yerguz.

Haz 122006
 

 

abacus

Şu ana kadar sayı saymak için bir çok hesaplama yöntemi duymuşsunuzdur.Hesap Makineleri, kalem-kağıt, kum, güneş …vs gibi bir çok alet ve yöntem geliştirildi bu uğurda.

Sayı sayma sistemleri üzerine ilk buluntular,Neanderthallerin yaşadığı 50.000 yıl öncesindeki zaman dilimine kadar gidiyor.Sayılar sözcüklere dökülmeden önce,taş ve parmaklarla gösteriliyordu.Hesaplamar ise halen şu an da bile yaptığımız parmak, parmak boğumları ve sicimlerle atılan düğmelerle yapılırdı.İlk yazılı rakamlar 5000 yıl önce,bilinen en eski sayı sistemlerine sahip olan Mısırlılar ve Sümerlilerde görülüyor.

salamis-tn

 Bilinen en eski hesap yöntemi olan elin kullanımı ise Mısır’dan Eski Yunan’a,Avrupa,İslam ülkeleri,Çin,Hindistan ve Kolomb öncesi Amerika’ya kadar pekçok coğrafya da görebiliriz.Ama elimizin hesaplama yönünden çokta kullanışlı olmaması ve ilk zamanlarda rakamlarla yazılı olarak, hesaplama yama zorluğu ilk mekanik hesap makinelerini doğurdu.İşte bu hesaplama gayelerinin sonucunda oluşan aletlerden biride ABAKÜS’tür.

Continue reading »

Haz 032006
 

rastlanti_ve_kaos

Sohbetlerde James Gleick’in “Kaos” kitabıyla karıştırılan ama olmayan, yine Tübitak’tan çıkan, ondan ince bir, David Ruelle’nin yazdığı, temelde kuantum mekaniğinde ve matematiksel kaos teorisine değindiği gibi, Gödel Teoremi, şans oyunlarındaki olasılık seçimleri ve rastlantının matematiksel ifadesi, entropi yasası, uzay matematiği, türbülansın matematiği ki tabiki lorentz dönüşümleri, genetikte kaos ve matematik, ekonominin içinde yaşanan kaos falan derken, daha detaylı bilgi için “James Gleick”‘in kitabının alınması tavsiye olur diyeceğim kitaptır.

Ağu 192005
 

Henri PoincareBilim gerçeklerden kuruludur,tıpkı evin tuğlalardan kurulu olması gibi.
Ancak gerçeklerin toplanması bilim değildir.Tıpkı bir küme tuğlanın ev anlamına gelmemesi gibi
.”

/Henri Poincare

Bir Fransız matematikçisi olan Henri Poincare 1854 yılında Nancy’de doğmuştur. yüksek öğrenimini Polyechnique’de yapmıştır.

Üniversite mezuniyeti sonrası O’nun ilk yaptığı iş Maden Ocakları Birliği’nde bir çeşit mühendislik hizmetidiri. Ancak kısa sürede akademik yaşamı yeğleyecek ve bu göreve Sorbonne Üniversitesi’nde başlayacaktır. Bütün akademik yaşamı sadece bu üniversitede sürmüştür. Bilimsel çalışmalarının yanında hiç aksatmadan sürdürdüğü ders görevleri de vardır. Bu sabır isteyen çalışmaları sonrası, irili ufaklı beşyüz civarında eser vermiştir. Bu sayı belki de matematik tarihinde adı geçen bunca bilginin çalışmalarının çok çok üstünde bulunmaktadır. Çoğu makale ve bildiridir ve hemen tamamına yakını yayımlanmıştır. Aralarında kitaplar da bulunmaktadır ki bu çalışmalardan önemli bulunan bazıları aşağda tanıtılacaktır.

O’nun çalışma konuları daha çok analitik fonksiyonlar, diferansiyel denklemler ve özellikle cebirsel geometri olarak ağırlık kazanmaktadır. ilerideki yıllarda bilim felsefesi ile de ilgilenmiştir. bizim yaklaşımım, O’nun geometriye ilişkin çalışmalarını biraz daha önce çıkarmak olacaktır. Ancak daha önce diğer konulardaki çalışmalarına şöylece değinmekte yarar vardır.

Diferansiyel denklemlerle olan ilgisi daha çok gök mekaniği ve üç cisim porblemleriyle uğraşırken karşılaştığı bir model olması enedeniyle başlamıştır. Benzer şekilde kısmi türevli diferansiyel denklemlere de matematiksel fizik” çalışmaları sırasında ilgi duyacaktır. Bu çalışmaları sırasında iki tür diferansiyel denkele de kendince katkılarda bulunmuştur.

O’nu matematikte en çok etkileyen süreklilik kavramı olmuştur. Bütün çalışmalarında bu düşünce, O’nu yönlendirmiştir. Buna koşut olarak topolojij türden bir çok problemle uğraşmıştır. Giderek bu birikim, O’nun Cebirsel Topoloji’yi kurması aşamasına kadar uzanacaktır.

Bir süre kümeler ile ilgilenecek, karşılaşılan bazı paradoslar nedeniyle biçimcilerle çatışacaktır. Bu davranışlarıyla bir kaç meslektaşlarıyla ters düşmüş bile olsa, O daha çok sezgici görüşü benimseyen tarafta yer almıştır. Continue reading »

Kas 142004
 
Gödel Teoremi
Gödel teoremi şöyle açiklanabilir:
Aksiyomlardan veya yöntemsel kurallardan veya benzerlerinden oluşan herhangi bir biçimsel matematik sistemi, aritmetik teoreminin tanimlamalarını kapsayacak kadar geniş kapsamli olmasıı ve çelişkisiz olmasi koşulu ile, sistemin kapsamına alınan yöntemlerle ne kanıtlanabilir ne de kanıtlanamaz bazı bildirimleri içermelidir. Buna göre bu gibi bildirimlerin doğruluğu hakkında, onaylı yöntemlerle karar verilemez.
Gödel, matematiğin hiçbir alanında tutarlılığın, o düzenin yöntemiyle ispatlanamayacağını ortaya koymuştur. Bunun için dizgenin dışından başka yöntemlere ihtiyaç vardır. öyle ki p gerçekten tutarlı ise, p’ nin tutarlılığı p’ nin terimleriyle oluşturulan bir ispatla ortaya koyulamaz. Tutarlılığa ait bu sonuç, Gödel’ in eksiklik teoremiyle birleştiğinde, Hilbert programının iki amacının ilk amacı olan tutarlılık ve tamlık’ ın gerçekleşme olanağı yoktur.
Gödel’ in eksiklik teoremine göre; tutarlı bir sistemin eksikliği ‘ herhangi tutarlı bir sistemde o sistemin ispatı verilemeyen düzgün bir formülü vardır‘ şeklinde açıklanabilir. bu teoreme göre aritmetik ölçüsünde kurulacak aksiyomatik dizge eksik kalmaktan kurtulamaz. hilbert, programının gerekçesini şu şekilde ortaya koyar:
Teorimin amacı , matematiksel yöntemlerin güvenirliğini bir daha tartışılmayacak bir kesinlikte ortaya koymaktı…kanımca bizi paradokslarla karşı karşıya bırakan şu sıradaki gelişmelere göz yumup geçemeyiz. doğruluk ve kesinliğin kalesi olarak bilinen matematikte herkesin öğrendiği, öğrettiği ve kullandığı tanımlarla dedüktif yöntemlerin yol açtığı saçmalıklara bir bakın. peki ,matematiksel düşünme böylesine kusurluysa , doğruluk ve kesinliği nerede bulacağız?” [david hilbert ” on the infınite” philosophy of mathematics]
‘mars ürünü’ sayılar yani gerçekte marslıların ders kitaplarında yer alan ifadeler denilebilecek şeyleri hayal ederek şu soruyu soralım: 2042985 mars ürünü mü yoksa değil mi? yani 2042985 ifadesiyle mars kitaplarında karşılaşacak mıyız? Gödel şöyle demiştir : “x bir mars-ürünü sayı değildir ifadesi mars matematiğine tercüme edildiğinde, x dünyada gerçekten bir sayı ise ‘x bir mars-ürünü sayı değildir, anlamina gelir. “X bir mars-ürünü sayı değildir” ifadesi  bize uzun basamakli bir sayı gibi görünecektir ancak bu mars dilindeki yazım biçimi, ifadede sözü edilen bizim x sayımızın, sayısal biçimde ifade edilmiş haline karşılık gelecektir.
Teoremler, sembol kalıpları olarak düşünüldüğünde, biçimsel sistemdeki ifade yalnızca kendinden bahsetmez, aynı zamanda teoremin kendine de karşı gelebilir. Gödel, sınırlı aksiyom ve kurallarıyla matematiğin tüm doğrularını barındırmayı amaçlayan biçimsel sistemlerin tutarsızlığını göstermiştir. Biçimsel matematiksel sistem verilen bir matematiksel önerme ile ilgili simgeler dizisinin, sistem içerisinde bir kanıt oluşturup oluşturmadığına karar vermek işleminin ‘hesaplanabilir’ olmasını gerektirir. Önerilen bir kanıtın gerçekten bir kanıt olup olmadığını, tümüyle mekanik ve önceden belirlenmiş bir yöntemle kontrol etmek mümkün olmalıdır. Yani kanıtları kontrol eden bir algoritma bulunmalıdır. Bir biçimsel sistemde ne zaman bir kanıt varsa kanıtı bulmak için de daima bir algoritma vardır. Bir kanıtlar listesine sahip olduğumuzda, formel sistemin ‘tüm’ teoremlerine de sahip olmuş oluruz.
Hilbert, matematik sistemi kapsamında doğru formüle edilmiş herhangi bir matematik önermesinin doğruluğuna ya da yanlışlığına formel bir kanıtla karar vermemizi sağlayacak kadar güçlü bir aksiyomlar ve kurallar sistemi bulmayı başarsaydı, bu gibi önermelerin doğruluğuna karar verilmesini sağlayacak genel bir algoritmik yönteme sahip olacaktık. Böylece, mekanik yöntemimiz herhangi bir aşamada daima son bulacak ve biz de sistemin tüm önermelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında kara vermemizi sağlayan evrensel bir algoritmaya sahip olacaktık. Oysa bu durumda, turing’ in matematik önermelerle ilgili karar vermeyi sağlayan genel bir algoritmanın var olmadığına dair bulduğu sonucun aksi kanıtlanmış olacaktı.
Turing makinelerinin(bkz: turing makinesi) durup durmamasına ilişkin karar verebilecek hiçbir algoritmanın var olmadığını göstermekle Turing, matematik önermelerle ilgili karar vermenin genel algoritmasının bulunmadığını göstermiştir. Bu da genel nitelikte, iyi tanımlanmış tüm matematik problemlerini çözümlemesi için algoritmik bir yönteme ihtiyaç duyan hilbert probleminin çözümsüzlüğü demektir.