Eyl 172006
 
kuantum-benlik

Bilinç… yaşarken gerekli olan kavram… zaman zaman bu kavram bir kaosa da dönüşür. Peki bu kaos nerede yaşanır, yalnızca bizlerin beyninde mi? belki evet belki hayır. Ama kuantum fizikçisi bayan Danah Zonar’a göre bu her yerde böyledir. Kuantum benlik’in sadece bir fizik, matematik kitabı olduğunu düşünenler yanılır. çünkü hem bu bilimler yaşamın temelleri, hem de kitapta bu bilimleri zevkli bir şekilde algılamamız için çok güzel örnekleri edebi açıdan da tatmin eder nitelikte sunmaktadır. 

Klasik Newton Fiziği’nden sonra, artık tüm üniversitelerde kuantum fiziği dersleri, ana fizik dersi olarak görülmeye başlandı. bu sayede; insanlar inançlarını, beklentilerini, doğa olaylarını ve kendini bilimsel bir şekilde test etmeyi öğrendi. Özellikle beyinde yaşatılan dünya, diğer insanlardan farklı olarak yaşanıyor mu ve kuantum sıçramaları sayesinde insanlar aynı düşüncelere mi sahip oluyor sorusuna cevaplar buldu. Kuantum benlik’te bu derece derine inen bu kitap, Danah Zonar’ın hamilelik döneminde yazmaya karar vererek, doğa’nın evrenselliğinin ve evrenselliğin doğasının bilincini ispat etme iddiasını taşıyor. 

Evrenin matematiksel düzeni ve fizik yasalarının kesinliği, insanı kendiyle olan ‘mutlaklık’ randevusunu hatırlatır hep. Her gün yaşanılan rütin olayların içinde kuantum bilincini arar ve şunu görür ki amiplerin, düşen yaprağın, yıldız patlamalarının, oturduğunuz koltuğun ya da yazdığınız kalemin, son olarak da kuantumcuların da söylediği gibi elektronların bilinçli bir varlık olduğu iddiasıdır Zonar’ınki.. 

Kitapta beğendiğim özelliklerden biri de; yazarın psikiyatrist ve psikoterapist kocasının, içeriğe uzmanlık dalı açısından katkısı. verimi attırdığı gibi, kuantum modellerinin bu yönünü de keşfetmiş olmak bir avantaj. Özellikle hayvanların ve bitkilerin ve tabiiki cansız nesnelerin bilinçli ve görüş sahibi olduğunu anlatan bölümde, Descartes’ten Freud’dan beri gelen eski akımların birleştiği, bu yeni düşünce biçimini sorgulatma gayesinde. Felsefi görüşler, gerçekten çok doğru yerlerde adapte olmuş. istenilen ise hayatın her bölümünde kullanabilmesi bu bilgilerin; işte, evde, aşkta, sanatta, uyurken, aldatılırken hatta öldüğünüzde bile… 

Psişik gelişimlere sahne olan insan beyni, narsist karakter modeline giderek yaklaşıyor ve ben’lik bilincinde köklü reformlar yaratıyor. Freud ve Einstein’ın ağırlığını hissettirdiği kitapta, yazarın eski kuramlara yeni yorumlar getirmesi çok hoş bir düzenekte oyun oynamanıza sebep oluyor ve bilimsel içerikli kitapların çoğunda görülen terminolojik dilin sıkmadığını söyleyebilirim. 

Özetle; felsefe, psikoloji ,matematik, fizik ve biraz da biyoloji konularında, donah zarar’dan, bulunduğun yerle ütopik olma arasındaki kesin çizgiyi çizen bir görüş sağanağı…

 

 

May 142006
 

 

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı

Bilimin merak, heyecan ve coşkusunu geniş kitlelere aktarmak konusunda pek az bilim adamı Carl Sagan’ın bu kitabı kadar başarılı olabilmiştir. Onun bilimin zor kavramlarını her düzeyden insana ulaştırmadaki becerisi, milyonları bilime yakınlaştırmada ve batıl inanışların, sahte bilimin, ufoların insanlar tarafından sorgulanmadan kabul gördüğü ve bir nevi bilimin karanlık çağlarının yaşandığı bir dönemde, bilimin anlaşılmaya ve bilimsel kriterlerin her şey de aranması gerektiğini göstermesi, ona da Pulitzer ödülünü kazanmasında ki zanlımca en büyük etkendir. 

Ufolardan bahsederken şu anlaşılmamalıdır, belki de ufoların gerçek olmasını ve dünya dışı varlıkların bulunması fikri, onun kadar kimseyi etkilememiştir. Fakat böyle olmasını istemekle, öyle olması arasında dağlar kadar fark vardır.Hher ne kadar çokları tarafından- ki bugünkü haberlerde de bir bilimadamının abd’nin bir ufo aracını sakladığına dair itiraf haberi mevcuttu- dünya dışı varlıkların var olduğu yadsınamaz bir gerçekse de, gösterilen kanıtların hiçbiri bilimsel kriterler tarafından sorgulandığında bir değer ifade etmemektedir. bunlar çoğu zaman bireylerin kendi başlarına yaşadıkları deneyimlerden ibarettir. Bu kişiler uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını ve çoğu zaman da cinsel ilişkiye zorlanıp,üzerlerinde bazı deneylerin yapıldığını iddia eden kimselerdir. yazarınsa buna cevabı çok açıktır, bu kadar ileri düzeyde olan bir uygarlığın neden türlerinin üremesi için insanoğluna ihtiyaç duydukları ve insanlar üzerinde yaptıkları deneyleri neden hala bu zamana kadar bitiremedikleri yönündedir. 

Gökyüzünde, tanımlanamayan uçan cisimler(ufo) olarak adlandırılan ve bir çok kişi tarafından görüldüğü iddia edilen cisimlerin ise %95 oranında göz yanılmalarından ve diğer yıldız ve gezegenlerin insanlara oynadığı küçük oyunlardan başka birrşey olmadıkları artık su götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Bunun dışında kalan %5 lik kısım ise sadece bilimsel açıdan şüphe ile karşılanıp üzerinde duruluyor. Bu şüphelerin açıklığa kavuşturulması için Abd’de oluşturulan bir kurulun başında da bizzat bulunmuş olan Carl Sagan, sonuçta net bir şeye ulaşılamadığını belirtmesine rağmen bilimsel tavrı yani şüpheciliği hiçbir zaman elden bırakmıyor, tabi bağnazlıktan uzak. 

Birgün ufolara inanan arkadaşlarından biri ona şöyle soruyor:”ufolara inanıyormusun, Carl.” onun yanıtı ise ilginç, şöyle cevap veriyor: “eğer bu bir inanç meselesiyse ben inanmıyorum, ama bilimsel olarak içimde, olmaları için inanılmaz bir istek var.” 

Kitap içerisinde, dünya dışı varlıklarla ilişki içerisine girdiklerini iddia eden kimselerin psikolojileri üzerine yaklaşımların yanında, artık ortaçağın karanlıklarında kalmış cadı yakma olaylarına da değinip, bunlar arasında ki şaşırtıcı benzerlikler üzerinde de duran Sagan, sanki bilinçaltının kuşaklara aktarıldığını da kanıtlamak istemektedir. 

Eski inançların üzerinde de duran sagan, musevilikte evrenin 6000 yaşında olduğu gibi yanlışlar üzerinde de durmaktan çekinmemektedir. Ortaçağdaki cadı yakma olaylarında kilisenin takındığı tavrı da kıyasıya eleştiriyor, bunun yanında kilisenin bu olaylardaki hatalarını kabul etmesine de yer vererek belki de ileride gerçekleşebilecek bağnaz ve dar görüş ürünü hataların da önüne geçilmede bir umut ışığı yakıyor ki bir Çin atasözünden haraketle; ‘mum ışığı karanlığın lanetinden iyidir.’ 

Özetle her türlü bağnazlık ve bilim dışılıktan uzak durmak isteyenler için iyi bir kitap. Tabi diğer yandan Aldous Huxley’in şu sözü gibi düşünenler de yok değil : “bilimin büyük trajedisi: güzelim hipotezleri çirkin bir gerçek yüzünden katletmek…”