Eyl 182012
 

Womb - Rahim - Poster - Afiş - Sinema - Eleştiri - Analiz

” Aşkın gerçekliği yoktur.
Zamanı vardır.
Her aşk kendi zamanı içinde gerçektir.
Yaşamda hiçbir şeyin olmadığı kadar gerçek.
Su balığın hem varoluşu hem zamanıdır.
Suyun zamanı gibi aşkın da zamanı vardır.
Kendi zamanı.
Sudan çıktıktan sonraki zamanda, sudaki zamanı bilemezsiniz.
Nerden bileceksiniz?”

/ Murathan Mungan 

1978 yılında dünyanın ilk tüp bebeği olarak dünyaya gelen Louise Brown, 2008 yılında anne olmuş ve eşi tarafından annelik yetisi konusunda övgü almıştı. Bu süreçte ise erkeğin spermiyle. kadının yumurtasını rahimde değil de dış ortamda döllenip, sonra tekrar annenin rahmine yerleştiren tüp bebek yöntemi büyük tartışmalara sahne olmuştu. 1952’den başlayan klonlama tarihi boyunca kurbağa, maymun, koyun ve keçi gibi bir çok hayvan klonlanmış ve gerek sosyal hayatın kendisinde, gerek tıp literatüründe biyoetik kavramının insanlık tarafından daha da üzerinde düşünülmesine sebep olacak, insan haklarını tekrar yazdırmaya gidecek bir süreç de başlamış oldu. Bugüne baktığımızda ise Louise Brown’un açtığı tüp bebek yöntemiyle bir çok çift bebek sahibi oluyor ve toplum içerisinde o zamana göre kıyaslandığında bu bebek, çocuklukları dahilinde “normal” olarak karşılanıyor, tüp bebek hastaneleri yapılıyor, tüp bebek için devlet teşvikleri veriliyor. Kısacası tüp bebek yöntemi toplum tarafından kanıksanan ve hatta özendirilecek bir konum kazandı.

Tüp Bebek, Klonlama, Kök Hücre tedavisi gibi biyoteknolojide yaşanan bu gelişmeler ile ilgili bir çok film yapılsa da, işin “birey” olgusuna yönelik iki film bu alanda dikkat çekti: Michael Bey’in yönettiği 2005 yapımı The Island(Ada) ve Mark Romanek’in yönettiği 2010 yapımı Never Let Me Go(Beni Asla Bırakma) “doğal olmayan” yollardan klonlama yapılarak, toplumda “doğal olan” yollardan dünyaya gelen insanlara bir nevi yedek organ işlevi gören klon insan algısının klon insanlara yaşattığı dramı, toplumdaki statüsü sinemaya derin diyaloglarla yansıtarak bizlere sorgulatmıştı.

Macar yönetmen Benedek Fliegauf ise,yazıp yönettiği Womb(Rahim) filmi ile halen tartışılan hatta “ilk insan klon bebeği doğurduk” iddialarının ciddiyetle yaşandığı çağımızda olayın bambaşka ama bir o kadar da özlük boyutuna iniyor ki “klonlama” tartışmalarında, biyoetiğin sosyal boyutunda klonlama ilgili gelen eleştirilerin tam da anlatmak istediği,  bir anlamda uç ama bir o kadar da olağan bir aşk hikayesine odaklanıyor ve izleyicisine soruyor “Bir adamı onu tekrar doğuracak kadar sevebilir misiniz?”

ARTIK AŞK İÇİN AŞKI DOĞURMALI AŞK O ZAMAN MI AŞK?

“Ancak ölümsüzlüğe çare bulunduğunda, aşkın ölümlü olduğunu kabullenecektir insanlar.”

/ Murathan Mungan Continue reading »

Oca 172011
 

Karar Anı - Jonah Lehrer - Kitap Kapağı “Çözdüm her şey çok basit
Denize doğru
Üç beş dakika yeter derdimi anlatmaya
Zaten çoğu şey değmez çok konuşmaya
Denize doğru

Düşlerimde bile kaçtım denize doğru
Aslında kaçmak değil sevgiye koşmak
Sessizdiler ama çoktular
Biraz deli biraz çocuktular
Denize doğru

Kolunu kaptıranlara çare bulunmaz
Yaşam bizden hızlı
Beklesen olmaz
Kararımı çoktan verdim
Denize doğru

Gülmez çünkü hiç bilmez
Dertleri ağır
Bütün kapılar çalınır
Ama bilgeler sağır
Mışlar mişler ne demişler
Burada bulamamışlar
Denize doğru

Gittim çünkü eskittim
Kentin sokaklarını
Kimsenin umurunda değil
Suratlar soğuk
Ardımda çok şey bırakmadım
Kalanları da almadım
Denize doğru

Adını düşürenlere üzülsen değmez
Sesini kaybedenlerin bir şarkısı olmaz
Kararımı çoktan verdim
Denize doğru”

/ Bülent Ortaçgil – “Denize Doğru”‘dan

Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden Ferit Burak Aydar çevirisiyle çıkan, yazar Jonah Lehrer’in “Karar Anı” kitabı, hayatımızda verdiğimiz kararların, insanların akılcı varlıklar olarak, mantıklı kararlar alma yetisini başka bir perspektifte inceliyor.

Nobel ödüllü sinirbilimci Eric Kandel’in laboratuvarında, Le cirque 2000 ve Le Bernardin restoranlarında çalışan, Boston Globe ve Washington Post gazetelerinde, Nature, the New Yorker ve Seed dergilerinde yazıları yayımlanan bir yazar olan Jonah Lehrer’in daha önce “Proust bir Sinirbilimciydi” kitabı da bulunmaktadır.

Tarzı itibariyle “İrrasyonel” ve “Buyology” kitaplarını anımsatan “Karar Anı”nda, yazarın beynimizin hangi anlarda, nasıl karar aldığını incelemek ve yakınen tahlil etmek adına örnek aldığı olayların asıl kahramanları olan oyun kurucular, pilot, şarkıcı, yönetmen veya poker oyuncularıyla birebir görüşmelerindeki aldığı izlenimleri, sinirbilim çerçevesinde değerlendirerek okuyuculara sunuyor. Analoji olarak Nobel ödüllü psikolog Herbert Simon’un insan beynini makasa benzetmesini kullanan Lehrer, her bir karar anında makasın bir ucu olan beyni ve diğer ucu olan beynin faaliyet yürüttüğü özgül çevreyi bilim dergilerindeki referanslarını da inceleyerek çıkarımlara varıyor.

Kitap, 9 bölümde ‘karar anları’nı inceliyor: Continue reading »

Haz 132010
 

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

“Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.”

/Mevlana

60’dan fazla ülkede 30 milyondan fazla ziyaretçiye ve 11 bin 500 beden bağışçısına ulaşan Alman bilimadamı ve anatomist Dr. Gunther Von Hagens’in sıradışı sergisi 11 Haziran- 17 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul Modern/Antrepo 3’de ziyaretçilere açıldı. Serginin ilk defa Müslüman bir ülke olarak anılan Türkiye’de de açılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışı konusundaki negatif fetvası nedeniyle de izleyenlerin bazılarını biyoetik dışında inançsal sistemleri açısından da itki duymasına sebep olabilir.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Dr. Angelina Whalley’in kavramsal planlayıcısı ve tasarımcısı olduğu sergide, Gunther von Gagens’in mucidi olduğu ve 1977’de patentini aldığı Plastinasyon (estetik anatominin sunumunu olanaklı kılan anatomik örnek koruma yöntemi) tekniği sayesinde 200’den fazla insan örneğinin döllenme sürecinden cenine, bebeklikten çocukluğa, ergenlikten gençliğe, yetişkinlikten yaşlılığa kadar olan tüm yaşam evresini anlatıyor.

Sergiye girmeden önce yetkililerin uyarmasıyla 5 TL karşılığında size mevcut vitrinlerdeki anatomik nesneler hakkında sesli bilgi sahibi olmanız açısından bir araç teklif ediliyor, almanızı tavsiye ederim, faydalı oldu.

Sergiye girişte büyük ekranlarda bir çok insan yüzünün değişimini izleyerek başlıyorsunuz. Akabinde döllenme evresinden başlayarak ceninler karşınıza çıkıyor. Bir yandan hafta hafta ceninin gelişimini farklı plastinatlarda görürken diğer yandan camekan vitrinlerde açıklayıcı yazılardan faydalanıyorsunuz.

Gunther von Hagens - Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü - Body Worlds sergisi

Erkek ve kadın kafatası, beyni, cinsel organları, sigara içen ve içmeyen akciğerleri, plasentası, aortları, derisi, kalça ve uyluk kemikleri, omuz ve dirsek eklemleri, diyaframı ayrı ayrı parçalar halinde serginin çeşitli lokasyon noktalarında görebiliyorsunuz ve eğer ses aygıtınız varsa bunlar hakkında kulaklığınızla aygıta girdiğiniz numaraları tuşlayarak ilgili figüre dair biyolojik bilgileri dinleyebiliyorsunuz.

Continue reading »

Nis 022009
 

 

askvekiskanclik

İsrail Sanat Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nde Psikoloji ve Davranış Bilimleri Programının şefi ve klinik psikoloji dalında çalışan Ayala Malach Pines’ın bu konu hakkında yapılabilen engeniş sosyolojik ve psikolojik araştırma bütünü 359 sayfalık kitap.

Kitabın hikayesi yazarın bir gün “kıskançlık hakkında ne biliyorsun?” sorusuna yetersiz kalışından sonra “kıskançlık hakkında bilmediklerimiz” üzerine bir yazı hazırlamasının istenmesiyle başlayan ve yıllara yayılan bilimsel araştırmalardan oluşuyor.

Yazara göre bu kitap, üç tip okuyucu kitlesine hitap ediyor: kıskançlıkla boğuşanlar, kıskançlık sorunuyla ve partnerinin kıskançlığıyla boğuşanlar, son olarak da kıskançlıkla karşılaşmış, entelektüel merakı olan ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen kişiler.

Genel olarak hoşuma giden özellikler, kitabın hem saha çalışması üzerine hem de kuramlar üzerine -aksi görüşleri de içeren- teorik araştırmalardan faydalanması ve sonunda ‘terapistlere not başlığı’ altında işin uzmanını da es geçmeyeceği deneyimlerin sonuçlarını anlatması. Kitap on bölümden ve  işin uzmanlarına yöntembilim açısından faydalı olacak 3 ekten oluşuyor.

İlk bölüm ‘romantik kıskançlık nedir’ hakkında psikodinamik yaklaşımlardan kıskançlığa eğilime, sosyobiyolojik yaklaşımlardan haset kavramına kronik ve akut kıskançlığı da içine alan bir çok bilinmesi gereken tanımı ‘vaka incelemesi’ ile birleştirerek inceliyor. Bu bölümde yazarın konu hakkında yazılmış literatürden de faydalandığı da söylersek tanım hakkında doymuş bir şekilde kitabın geri kalanları algılamamız için bir avantaj elde etmemiz anlamına geliyor. ‘Romantik imge‘ bahsinde ise çocukluk travmaları, sadakatsiz baba, aldatma olgusu aşkın evrensel mi öznel mi olduğu sorularına yanıt aranıyor.

Continue reading »

Mar 032008
 
micropolitan.jpg

Yukarıdaki Yeşil Kaplan Böceği gibi nice larva, deniz canlısı, botanik mahsülü ve harika doğa canlıları için eğitici bir web sitesi olan Micropolitan Museum‘a uğramanızı tavsiye ediyorum. Müze krokisi de rahatça dolaşabilmeniz ve kaybolmamanız için biçilmiş bir kaftan olmuş. Tabii canlı gözlerle tabloları görmek nere, web sitesinden kuru kuruya bakmak nere..

micropolitan3.jpgmicropolitan2.jpg
Mar 022008
 
Galileo’nun Buyruğu

Edmund Blair Bolles imzasına sahip, düşünmek, üretmek ve saygı duymak adına oldukça nitelikli bir araştırmanın/derlemenin ürünü bir popüler bilim kitabı Galileo’nun buyruğu.

Kitabın isminin Galileo’nun buyruğu olmasının sebebi, Galileo’nun buyruk olarak alınabilecek tek şeyin bilimde saklı olduğunu düşünmesi ve yalnız bilimin argümanlarına riayet edecek bir insanlığın bizleri düzlüğe taşıyacağını öngörmesi…
Continue reading »

Ağu 162007
 

 

olagandisiyasamlar

Scientific American dergisinde yayınlanan 12 makalenin, James ve Carol Gould tarafından derlenerek ekosistemin özelliklerine dair, evrimsel, davranışsal, biyolojik ve bazen de mitolojik bilgiler veren popüler bilim kitabı… 

Konu başlıklarıyla birlikte, makalelerin içeriğinin de okumaya teşvik edici ifadelerden oluştuğu kitapta, organik bileşiklerin yapısı, atp sentezi , konakçı yaşayan asalakların bioyapısı ve koala, güveler , balıklar gibi canlıların dışında, bir çok canlının yeni keşfedilmiş hayat hikayesini ayrıntılı bir şekilde öğrenme imkanı da veriyor ki kullanılan fotoğrafların, çizimlerin, grafiklerin, haritaların da yararlı olduğunu eklemek lazım. tercihen, birden kitaba yüklenmeyip, sakin sakin, bir kaynakmış gibi baktığım, bilgilerin bilimsel ifadelerin dışında genel hayat kurallarıyla da ilgili olduğundan dolayı gerektiğinde tekrar ele alınabilecek bir kitap olarak akmasına izin verdiğim, özetle değişik ruh hallerine göre, bir periyodda birden fazla kitap okuyanlar için iyi bir tercih. 

Karıncalarda kölelik bölümü, yazar her ne kadar insanlık adına ahlaksal ve davranışsal dersler çıkarmaya müsait değil dese de, “organizasyon teorisi” ile ilgili araştırmalarda faydalandığım bir makale idi. hükümetlerin, holdinglerin, şirketlerin ve propaganda gereksinimi duyan insanların pazarlama iletişiminde yoğun olarak kullandığı – hem kurum içi hem kurumdışı- agresif ve yıkıcı politikaların ya da stratejilerin bir analoji teşkil edebileceğini düşündüğüm için ve sosyal sorumluluk projeleri gibi örnekleri verilebilecek halkla ilişkiler yönelimlerinin, ekopolitikaya dönüşün sergilenmesi açısından, önem verdiğim bir kısmını kitaptan alıntılarsam; 

” ...iş güçlerini kuvvetlendirmek için başka karınca kolonilerine yaptıkları saldırılarda kullandıkları teknikler, böcekler dünyasında bulunabilecek en incelikli davranış biçimleri arasındadır. köleci karınca türlerinin çoğu, akıncılıkta öylesine uzmanlaşmıştırlar ki, kölelerini kaybettiklerinde açlıktan ölürler. köleci karıncalar ve köleleri, birlikte özgür kolonilere zaman zaman yapılan akınlarla başlamış; gelişmiş savaşçı toplumların evrilmesine yol açmış; ve işçilerin artık akıncı olma yeteneklerini yitirdikleri dehşetli bir çürüme ile sonlanmış bir evrimsel düşüş sergilerler.” 

 

kitaptaki 12 makalenin konu başlıkları ise şöyle: 

 

ilk hücrelerin evrimi 

hayvanların ortaya çıkışı 

denizin derinliklerinde ortak yaşam 

antarktik balıkları 

medcezir balıkları 

kış güvelerideki isıl düzenleme 

koalanın fizyolojisi 

etçil bitkiler 

karıncalar ve misafirleri arasındaki iletişim 

karıncalarda kölelik 

tripanazom kılıfını nasıl değiştiriyor? 

viroidler

Mar 032007
 
Harvard Üniversitesi Moleküler ve Hücresel Biyoloji Departmanı için, bilimsel animasyonlar üreten bir firma olan XVIVO tarafından yaratılan ve “Inner life of the cell” adı verilen, hücrenin içindeki nefes kesen anime yolculuğa tanık olmak için hemen aşağıya bakmanız kafi. Yok, açıklamalı versiyonu varsa onu izleyeceğim diyenlerdenseniz, burayı tıklayın.
Ara 102002
 

NEDEN UZAYDA KOLONİLEŞİYORUZ?

“Her şey beklenti içindeydi, her şey sessiz ve sakindi; hareketsizdi ve gökler bomboştu”

Eski bir Maya efsanesinden alınan bu cümle, uzun bir süreçten sonra Dünyamızın yaşadığı evrimin başlangıcını belki de sonunu belli ediyor. Göklerin bomboş olmasından rahatsız olan yeni Dünyalı bizler, bir çok uydu attık geçtiğimiz yüzyılda uzayın görünen boşluklarına. İlkçağdan itibaren Çinlilerin, Moğolların roket sevdasından alınan güçle 20. yüzyılın süper güçleri önce uzaya çıkıp hava atma yarışına girdiler. Bu uğurda yapılan çalışmalar birçok dünyalının ölümüne neden oldu.
İnsanoğlu gökte yerleşmek için içinde beliren kıpırdanmaları bilim-kurgu öykülerine aktardı. Bu öykülerin temeli ilkçağlardaki uygarlıkların keşif merakından doğmuştu ama bilim-kurgu yazarları uzayda yaşamak yeni gezegenlere ulaşmak ve onların üstünde yaşam destekli, kanunları olan yepyeni bir uygarlık yarattı: UZAY KOLONİLERİ. Ve bu fikirler bilimsel anlamda değer kazandı ve bilim-kurgu romanları aldığı temelleri , insanoğlunun uzaya çıkıp yaşaması için astronomlara ilham verme suretiyle yeni temellere dönüştürdüler. Ve Voyager, SkyLab, Artemis, Space Stations gibi projeler için gün doğdu.
Savaşların, çevrenin ve psikolojinin olumsuz etkilerinin yavaş yavaş bir bulut gibi insanlığın üstünde yer etmesine karşın aynı insanlık o bulutları delip yeni uygarlıkları aramak istiyor. Peki neden?
Bu konuda Prof. Dr. Carl Sagan‘ın bakış açısı oldukça ilginç ” Ne zaman tüm Dünya ve gezegenlerin hepsi keşfedilirse, ne zaman bizler Güneş Sistemi içerisinde kendi kendine yeten bir topluluk olursak, ne zaman ve bir kez daha içimizdeki amaçsız dürtü uyanırsa, o zaman başka yıldızların başka dünyaları ve gezegenleri bizi işaret ederek parmağıyla çağıracaktır.”
Bunun anlamı çok derinlere inerek insan sosyolojisinin içinde aranabilir. Kolonileşmenin nedenleri arasında bu araştırmayı yapanlardan birinin söylediği söz de en az Carl Sagan’ın saptaması kadar ilginçtir:“Dünya hasta değil, o hamile”

Eyl 182002
 

Nanoteknoloji

İnsanlık 21. yüzyılla birlikte yine özünü keşfetme yolunda büyük icatların peşinde koşuyor. Nanoteknoloji de bunun çok büyük bir göstergesi. Her gün vücudumuz dahil doğanın işleyişini derinden anlamamızı sağlayan çok büyük bir teknoloji bu. Enzimlerin işleyişinden saçlarımızın uzamasına, bir çiçeğin polen taşımasından petrolün oluşumuna kadar her şey bir düzen ve denge içinde. Nanoteknoloji ise insanlığın, doğasını keşfetmesinde ve bunu geliştirmesinde dahiyane sayılabilecek bir anlama metodu.
Peki şu an da Dünyada uğruna milyonlarca dolar yatırılan , sayısız bilim adamının uzmanlaştığı, geleceğin yaratılmasında büyük rol oynayacak bu metod nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır?

İnsanlık 21. yüzyılla birlikte yine özünü keşfetme yolunda büyük icatların peşinde koşuyor. Nanoteknoloji de bunun çok büyük bir göstergesi. Her gün vücudumuz dahil doğanın işleyişini derinden anlamamızı sağlayan çok büyük bir teknoloji bu. Enzimlerin işleyişinden saçlarımızın uzamasına, bir çiçeğin polen taşımasından petrolün oluşumuna kadar her şey bir düzen ve denge içinde. Nanoteknoloji ise insanlığın, doğasını keşfetmesinde ve bunu geliştirmesinde dahiyane sayılabilecek bir anlama metodu.Peki şu an da Dünyada uğruna milyonlarca dolar yatırılan , sayısız bilim adamının uzmanlaştığı, geleceğin yaratılmasında büyük rol oynayacak bu metod nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır?

İndeks:
– Nedir?
– NanoTıp
– NanoUzay
– NanoEkoloji
– NanoTehlike

NANOTEKNOLOJİ

Mar 032001
 

Sisli Dağların Efendileri - Dağ Gorilleri - Reha Başoğul - Araştırma

Sayıları günden güne azalan dağ gorilleri, bilim adamlarının katkılarıyla tekrar hayata dönüyorlar. Şu anda 650 dağ gorili bulunan Afrika’da ve Çeşitli Ulusal Parklarda sayıların hızla artması için sürdürülen titiz çalışmaların önüne geçen savaşlar ve doğal dengeyi hiçe sayan avcılara rağmen onlar hala yalnız değiller.

HIZLI ÖĞRENİN:
*Dağ gorillerin yaşam ömrü vahşi ortamda iken 40 yıl, koruma altında ise 50 yıl civarındadır.

*Onlar Rwanda, Uganda ve Kongo ‘da yaşıyorlar.

*Bir dişi dağ gorili 10 yaşına geldiğinde ilk bebeğini doğurur.

*Dağ gorillerinin ağırlıkları 91 ile 181 kilo arasında değişir.

*Dağ gorillerine zarar verenler çoğunlukla insanlar, bazen leoparlar ve timsahlardır.

*Bilimsel adları ‘Gorilla gorilla beringei’ dir.

*Goriller 3 alt türe sahiptir. Dağ gorilleri(Gorilla gorilla beringei) , Batı Vadisi Gorilleri(Gorillas gorilla gorilla), Doğu Vadisi Gorilleri(Gorilla gorilla graueri)

*Dağ gorillari, Afrika’nın iki bölgesinde yaşarlar.

*Yetişkin bir erkek dağ gorili, iki olgun dişinin ağırlığı kadardır.

*Dişi dağ gorilleri, ortalama 8 yaşındaki yeni bir grup bulduklarında ana gruptan ayrılırlar.

*Bir erkek dağ gorili yaklaşık 2 metreyi bulan boya sahiptir.

*Dağ gorilleri , genellikle yaprak, filiz, meyve, ısırganotu, üzüm asmaları, çiçek soğanları ve ağaç kabuklarıyla beslenir.

*Dağ gorillerinin nesli tehlike altındadır. Onlardan sadece 650 tane kaldı.

*Bir erkek goril, silverback ünvanını 11-13 yaşında elde eder.

*Vahşi ortamda 35 yıllık bir dağ goriline yaşlı diyebiliriz.

*Goriller vahşi yaşamda insanlara zarar vermezler.

*Dağ gorilleri yüksekliği 3500 metreyi bulan yağmur ormanlarına sahip , devamlı bulutlu ve sisli olan yüksek dağlarda yaşar.

Araştırmanın tamamına ise aşağıdan ulaşabilirsiniz:

Continue reading »