İletişimbilimci Dr. Filiz Aydoğan’ın bana serbest zamanlarımdan biri olan tatilimde okuttuğu kitap, çoğu insan tarafından bizi biz yapan ‘serbest zaman’ olgusu , toplumları, zamanı, ekonomiyi, kültürü, dinsel gelişimleri nasıl etkiliyor sorusuna tatmin edici boyutta cevap veriyor. Kitap, modern dünya ile antik dünya arasındaki köprülere bakarak, serbest zamanın tarihsel gelişiminden sizi alıyor, çalışma hayatının başlamasına kadar, toprak, av, rönesans, sanayi devrimi, makineleşme gibi farkındalık düzeyimize saplanan mihenk taşlarını kaldırıp altında yatanları sunuyor. Haliyle püriten ahlaktan hazcı etiğe geçişimizin zor olmadığına, insanın içsel zevklerini nasıl tatmin ettiğine dair edimsel koşullanmaya örnek olacak nitellikte ‘insan’ı da tartmıyor ve mercek altında kobay muamelesi çekmiyor değil. Psikolojik olarak önem verdiğim ve iş yaşamında da etkin kullanımlarını gördüğüm kısım ise bir kaçış olarak serbest zamanın insan tarafından kullanımı. Burada anlam arayışında bulunduğum detay ise toplumsal yabancılaşmanın serbest zaman kullanımını tetiklemesi ve haliyle tüketime olan etkisi. İnsan kaynakları, internet, halkla ilişkiler , reklam, pazarlama ve psikoloji ile ilgili sektörlerde çalışanların mutlaka edinmesi gerektiğini düşündüğüm bir çalışma olmuş.
Thomas Moore’un İngiltere’nin kaotik savaş ortamında öykünmesidir ve Platon’un Devlet’i ile benzerlik gösterir. Tasarlanan dünyada her birinden 6000 ailenin yaşadığı 54 şehir vardır. Her aile, en az 10 en çok 16 yetişkinden ve sayısı sınırlanmamış çocuklardan oluşur. Köleler mevcuttur, ama bunun dışındaki herkes eşittir. özel mülkiyet ve toplumsal sınıflandırma yoktur. Devletin temel görevi, yurttaş mutluluğunu sağlamaktır. Ütopyalılar özel mülkiyeti yok etmekle, hırsızlık ve çatışmaların nedenini de yok ettiğini düşünür. Mal ve mülkte zenginliği ve zenginliğe değer vermeyi küçümserler. Her ailenin bir evi olsa da belli bir süre içinde, yine kura ile bu evler değişir. Çalışma saati 6 ile sınırlandırılmıştır. Üretime katılmak değil, katılmamak imkansızdır.. Ağır işlerin kölelere yaptırılması dışında en ağır işler,- mesela tarım gibi- 2 yıl boyunca zorunlu hizmet olarak herkes tarafından yapılır. Gerekli şeylerin üretimi olmalıdır. Lüks yasaktır ve üretilen herşey toplumun malıdır. Para geçmez ancak sadece altın vb gibi madenler dışilişkiler için kullanıma açılır. Sehir yapısında özerklik mevcuttur. Yasalar, meclis sistemiyle yürütme, yargı kısımlarını halleder. zorunlu askerlik ve sürekli ordu yoktur. Gönüllü sistemi hakimdir. Boşanma, sadece bir kereye mahsus vardır ki bu da aileye duyulan önemi arzeder. Yalnızca bakamayacakları kadar çocuk yapan aileler, çocuğu olmayanlara vermeye zorlanırlar.. İnanç özgürlüğü mevcuttur. Öteki dünya inancı da alttan alta halka sızdırılır. Olumlu ütopyalara her seferinde dahil edilmesi de içinde yaşamak adına ikna edememiştir bir çok kişiyi hayali olsa bile..
Usta Metin And’ın 46. ve Akbank sponsorluğunda çıkan, kalın mı kalın renkli mi renkli bir referans kitabı. Peygamber mucizelerinden, mahşer ve öteki dünyaya, burçlar mitologyasından, ulu kişiler mitologyasına , gök cisimleri mitologyasından, mitologya yaratıklarına , bir çok minyatüre ulaşma imkanınızı elinizin altına koyan, ulu kişiler mitologyasında mevlana teması işlenen, kaynak olarak özel izinle girilen Topkapı Sarayı müzesi kitaplığındaki minyatürlü yazmaları, Taberi’nin Arapça Dünya Tarihi, Firdevsi’lerin Şehname ve Süleymanname’si gibi eserlerden faydalanan, içinde her minyatür ve onun hakkında mitolojik metni açıklayan bir düzende, dizini nefis hardcover kitaptır…
Fizikçi ve bu konuda birçok önemli ders vermiş, aynı zamanda doğu mistisizmi ile evrenin fizik kuralları arasında bir çok ilişkilendirme yaptığı makaleler yayınlayan Fritjof Capra kitabı. Antik yunan düşüncesi, Zen Budizmi, Hinduizm, Taoculuk gibi bir çok öğretinin özlü sözlerle okuyucuya bilgi vermesiyle başlar. “Kuark simetrileri yeni bir koan mı?”; kitabın içindeki ilginç bölümlerden biridir ki statik simetri yaklaşımlarına da atıfta bulunarak kuark simetrilerinin yeni bir koan olacağını belirtiyor. bu esasında dünyadaki islami motiflere baktığımızda aslında tamamen ters bir yöntemle uygulanmış. Cami vitrayları ya da işlemelerinin geometrik öğeler içermesinin anlamı cennete, iyiliğe güzelliğe giden yol olarak sembolleştirilmiş. Yani iki farklı görüş hakim. Antik yunan’da mükemmel daire kavramının da bu paralellikte olduğunu görebiliriz ama kitapta bunlardan bahsedilmemiş ki bir eksiklik olarak yorumlayabilmek farzdır bana…
Poul Anderson tarafından yazılan, harika bir bilim kurgu kitabıdır ki; Wesgorlar’a ve teknolojilerine dair fikirleri ve belirtme yollarını okurken, sıradışı deneyimler yaşattırma ihtimali büyüktür. Kitabın konusu şöyle anlatabilir, ingiliz ordusunun ortaçağ döneminde gökten inen bir disk içinden çıkan şeytanlarla karşılaşmasıyla başlayıp, bunu bir tanrı cezası olarak kaderlerine mahkum olacak şekilde takılırken, işgüzar ingilizin birinin salladığı bir okla şeytanların ölebildiği anlaşılınca, wersgorlar’ın planı ters tepiyor ve ordu tarafından esir alınıyorlar… Sonra da bu şeytanların! aletlerini iyice anlayan ingiliz ordusunda kutsal toprakları fethetme histerisi doğuyor ama uzaylı teknisyen kendi istasyon mekanına sürünce, ingiliz ordusu ile wersgorlar arasında amansız bir mücadeleye gark oluyorsunuz…
John Battelle’ın çok çok geniş bir araştırma olmadığının baştan söylenmesi gereken ve kesinlikle daha fazlasını misal Seth Godin tarzı bloglarda bulabileceğiniz, işin biraz endüstriyel biraz kurumsal, biraz da rekabetçi görünümüyle ele aldığı girişimciliğini ve Standford üniversitesi ‘ni yücelttiği, aynı zamanda Yahoo ile ortak yatırımcı bulmasının getirdiği baskıyı, biraz yönetim becerisini, biraz da internetteki portal tarihini ele alıp, sonrasında Google hizmetlerinin hangi zamanda, neden inovatif olduğunu anlatan ve bir çarpıcı gelişme olarak “arama” kavramının önemine dikkat çekip, insanların henüz “advanced search” (Gelişmiş Arama) kullanımının -her Google kullancısı baz alınarak- %5 i aşmadığının güncel tespitiyle de ‘advanced search’e yatırım yapan Google’ın, ilerde bu alanı da parselleyeceğini ve ‘simple navigation'(basit navigasyon) artısıyla farklı bir ‘web interface’ devrimi yaptığının altını çizeceğini söyleye söyleye çabucak biten kitabı…
Kurgusu iyi, çevirisi ise bana iyi gelmeyen, Dante hakkında ve Dantecilik sırat’ında, kimlerin cennette, kimlerin cehennemde olduğuna tanrısal bir balık atlamayla bulaşan bir Matthew Pearl romanı… Sonrasında İlahi Komedya’yı tekrar okutabilecek kadar meraklı bir cinayetler serisinin ters köşesinin sonu değil, Dante’nin kendisi olduğu, tek seyirlik, 500’e yaklaşan sayfa süresince ‘istikbal dantededir’ propagandası.. Harvard’a ve Poe’ya az çok imaj zedeleyici laf soktuğu da vakidir..
Aynı zamanda avukat olan ve Türkiye’deki mezhep, kültür ve dini düşüncelere hukuki açıdan bakarak yazmış olduğu bir çok kitap bulunan, aynı zamanda şiir,tiyatro alanlarında da kitapları bulunan, makalelerinin bir kısmı insan hakları üzerine olan araştırmacı yazar İsmail Metin’in Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki yapısına göz gezdirip ve kitabın başlığına uygun yorumlar getirdiği, oldukça iğneleyici cümlelerle bezendiğini söylemekten geri kalınmaması gereken, padişah ölümleri, şeriat sisteminin işleyişi ve cezaların uygulanması gibi durumları örnekleri, elinde bulunan tarihi kaynaklardan derleme usulü alıntılarla iliştiren ve bunları yorumlayarak sizlere yalnızca kendi bakış açısını aktaran ve Osmanlı’nın işkence yöntemlerine dair geniş bir şekilde detaylandırılmış bilgiler bulunan kitabı.
Michel Foucault’un, kimi zaman kendi eşcinselliğinin savunması olarak algılattıran kitabıdır. Akolasia ile Aphrodisia arasında ne fark var desen, bu eser tam üstüne bastın tadında farkları ortaya döker. Foucault’un iktidar ile cinselliğin arasındaki ilişkiye dair yorum verme takıntısı nedeniyle hazzın ahlak çerçevesinde çıkardığı sorunların masaya yatırılmasının dışında, cinsel perhiz nasıl ve niye yapılır, haz neye denir ve nasıl kısıtlanıra dair, antik yunan olimpiyatlarında oğlancılık kisvesi altında nasıl götürülmüştüre , klise nasıl otorite rolünü üstlenme hakkını elde etmiştire, Klasik Yunan niye bu kadar bas bas ‘erotiğiz biz’ diye bağırırından tut sosyolojik nedenleri ile ilgili, biyolojik olarak hazzın kullanımındaki bazı riskler, analizler, tespitler ve tarihi bilgiler veren, evlenmenin erdemli örüntüsüne dair kişisel yorumlarını da katıp, özneleştirdiğimiz cinselliğimiz nerde başlıyor, kimlerin tekelinde gelişiyor ve bitiriliyor kısmında doğru ve akıcı adımlarla sonuca götüren ve en sonunda bu eşcinselliğinin savunma bahsinde dediğim duruma binaen “gerçek aşk” kavramını oğlancılık ve eşcinsellik ağırlıklı olarak öykündürtme propagandası sezdiğim iyi bir iki ciltlik cinsellik tarihi kitabı….
Peyami Safa’nın iki dünya savaşı sonrasında oluşan ideolojilerin ve mutlakçı bir düşüncenin romanı olarak anılır. Ferid karakterinin özeleştirileri ve yaşadığı pansiyonun sahibi Vafi bey derken, tek içdünyasını analiz edebileceği Aziz bey ile olan dialogları derken bir bakmışın merhum Matmazel Noraliya’nın evindesin.. Ve o koltukta Ferid’in sanrıları başlar ve Matmazel nam- ı diğer Nuriye ile temasa metapsişik yollarla geçer…Ferid yalnızdır, çünkü ailesi tıpkı o dönemde okumuş bir çok aydın ve orta sınıf üzeri kimse gibi biyolojik benlerinin istekleri doğrultusunda yaşam hazlığındadırlar.Bir bencil anne ve babanın çocuğu olarak yalnızlığı pek normaldir. Köksüzlük hissi ile materyalizme olan bağlılığıyla, inançlı Vafi bey’in dialogları ki mevlevidir bu arkadaş, garip bir hal alır..Sonlara doğru kimilerine göre biraz sıkıcı hal alması, psikolojinin yoğunluğundadır kanımca.. Ve mutlakçı düşüncenin kıskacından kurtulan ve kendisiyle barışan Ferid hali pek haz vermeyebilir ama içsesin ferahlaması iyidir…Bütünleşilen Matmazel’le mesut bitap bir halde, bütün korkularını ve sanılarını bir kenara bırakır. Selma ve peygamberkaşlı Fatma ve çıplak üryan vakalarına yapılan Freud, Adler ve Jung göndermeleri de Safa’nın dönemin ve günümüzün iyi romancısı olduğunun altında yatan anlamlı bir nedendir.. .
Helio Gomes’un iletişimle ilgilenenlerin elinin altında devamlı bulunması gereken yararlı kitabı. İlk çağlardan günümüze, birçok filozof, bilim adamı ya da ünlünün söylemiş olduğu ders verici birçok kaliteli sözün derlenip katagorilendiği kitapta Gomes; ekonomi, pazarlar, iş hayatı ve ilgili başarı ve başarısızlıklar, müşteri memnuniyeti, verilen hizmet ya da yapılan üretimde kalite, iş hayatında motivasyon ve personelin eğitimi, sistemlerdeki eksiklikler, işyerlerindeki denetim, istatistik ve istatistiğe yönelik düşünebilme, iş hayatında rekaber edebilme ve takım çalışması gibi önemli konularda büyük bir kısmını uzun bir araştırma sonucu bulmuş ve hepsini bu kitapta derlemiş ve bu araştırma sırasında 113 tane farklı kaynağı karıştırararak, Arşimed’ in “eureka! buldum” sözünden tutun da Mobil Oil Company’nin “her problem için bir çözüm vardır; basit, harika ve yanlış” . sözlerini de içine alan bir seçkibilim örneği sergilemiş, kimi zaman işime www.quotes.com ‘dan çok yaramıştır.
Neriman’ın Fatih’te otururken, Batı özelliklerini taşıyan Harbiye kültürüne tav olup, yine Fatih’in muhafazakar yapısındaki Şinasi’ye gidip gelişleri ve bu yüzden kendi babası Faiz bey’in Şinasi’nin yanında olmasından kaynaklı ve Neriman’ın önünde bir Rus kızının, Harbiye ahlakı yüzünden hayalkırıklığına uğraması nedeniyle, bir aile, doğu-batı ve iç çatışma örneği Peyami Safa romanı…Zira Faiz bey, Fatih değerlerini tembel ve uyuşuk kedi, Harbiye değerlerini ise çalışkan ve uyanık bir köpek olarak alegorileştiren Neriman’a şöyle der ki bu da romanın da bahsigeçen çatışmalardan birini özetler niteliktedir:
“Kimi adam vardır ki, sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. onun bir hazine-i efkarı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, mesela bir rençber, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır; diğeri ise çalışkan görünür velakin yaptığı iş sudandır.Zira biri maneviyat ile, zihin gayretiyle yapılan iştir, öbürü vücut ve beden ile yapılan iştir. Maneviyat daima daha alidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.”
500 küsür sayfalık bu kitabı, kitapçıda elime aldığımda ilk dikkatimi çeken , “Fizik hakkında yazılmış en komik kitap” olarak nitelendirilmesiydi ve direk tahrik etti. Leon Lederman’ı da ciddi adamdır diye biliyoruz tabii. Tam zen öğrenme metodlarıyla anlatımlanmıştır diyerek kandım, iyi de etmişim. Argo dil yapısından tarihteki kişilerin deneylerine, leptonlardan görecelik kuramına bir çok kavram, belki de atom altı gibi bilinç altında bana hep gülümseyen suratları hatırlatmıştır. Leon Ledarman da nefis bir üslupla bunu başarmış biri, kuantum fiziği de bu kitabın temeli. Tarihteki Democritus’tan Bohr’a Carl Sagan’dan Newton’, atomun minicik boyutlarına bir çok evren sığdırmış insanların ilk başta hayali olarak görünebilecek ama aslında gerçeğin ta kendisiyle yüzleşeceğiniz harçları birer birer atacaktır beyninize… Democritus’la Ledarman’ınn çok keyifli bir sohbeti de vardır ki ansızın idrak ederse okurken hamaktan düşürebilir adamı..
Kanımca konusunda yazılmış en doyurucu kitaplardan biridir. Vakti zamanında Dna’nın moleküler yapısını keşfiyle nobeli de alan Ordinaryüs Profesör Francis Crick’in beyin davranışlarımızın, düşünce katarlarımızın dışında en can alıcı bölümlerden biri olan görmenin nasıl yaşandığına dair bir çok resimler, deneyler, beyin ve göz biyolojisi, gözün bilinçle olan ilişkisi gibi detaylandırması zor, yorucu olmayan ama yavaş yavaş hazmedilecek bilgilerin bulunduğu bir kitap. Özgür irade sorununu ise biraz yavan kalmış bir şekilde açıklasa da tam anlamıyla bilimsel bir kuramı ortaya koyacak kadar nitelikli,dizini,indeksi, kaynakçası gibi şeyleri tam, tatmin edici kitap…
Pulitzer ödülü de mevcut olan, konusunda büyük bir boşluğu dolduran, içindeki bağlantılarla ve örneğin alice harikalar diyarı gibi referans aktarmalarıyla, paradoks, nöroloji, algı eşikleri gibi konularda matematik, nlp, mantık temeli olmayanların kolay kolay sonunu ve başını getiremeyeceği, Douglas Hofstadter’in Kabalcı’dan çıkan, konusundaki en yetkin ve en kalın referans kitabı, hatta ebedi gökçe belik!