Yeni bir araştırmaya göre, geleceğin tıbbi makineleri, organlarınızın görüntülerini analiz ederek ne zaman öleceğinizi tahmin edebilecek. Yapay zeka sistemleri, bir hastanın organlarını inceleyerek ve doktorları da aşacak anormallikleri saptayarak inanılmaz bir doğrulukla öleceğini önceden tahmin edebiliyor. Bulguların, geniş bir yelpazede ciddi hastalıkların erken tespit edilmesine ve tedavi edilmesine yol açabilmesi bekleniyor. Continue reading »
Pompeu Fabra Üniversitesi, Cardiff Üniversitesi ve Madrid Teknik Üniversitesi’nden araştırmacılar, müzik tarihi hakkında yeni şeyler keşfetmek için makine-öğrenme algoritmalarını kullandılar. Continue reading »
Fas’ta bulunan Jebel Irhoud arkeolojik alanından çıkan yeni fosil bulguları, türümüzün köklerini 100.000 yıl geriye çekmekten fazlasını yapıyor. Ayrıca, 300.000 yıl önce en eski bilinen Homo sapiens atalarımızın menüsünde neler olduğunu da ortaya koyuyor. Continue reading »
Uzmanların sunduğu bulgulara göre, buğdayı yetiştirmeye başlamadan ve buğday tarlalarından 4000 yıl önce ekmekleri yaptılar. Yapılan bilimsel analizde ekmeğin kalıntılarına, bulunan bir fırın içinde keşfedilen mikroskobik kömür kalıntıları, modern yöntemlere benzer bir şekilde pişirilmiş ve aynı şekilde hasat edilmiş ve işlenmiş bir hububat karşımı kullanımına dair bulgularla ulaşıldı. Continue reading »
1935 yılında fizikçiler evreni anlamak için iki teorik fizikle ilgili anahtar temaya dair makale yayımladı. Solucan delikleri ve kuantum dolaşıklığı. Peki, birbirinden ayrık olarak tanımlanan bu iki olgu gerçekte aynı şey olsaydı?
Dailymail’de yer alan habere göre, Standford’dan ünlü fizikçi Leonard Susskind, yeni bir denklem eşliğinde radikal bir öneri getirerek, birbirleriyle rekabet halindeki genel görelilik ve kuantum mekaniğinin arasında bir uzay-zaman köprüsü inşa edilebileceğini söyledi: ER=EPR Continue reading »
Dünya’nın erken döneminde bebek gezegen Theia ile çarpışarak birleştiği ortaya çıktı.
Bilim insanları, Dünya’nın aslında iki gezegenden oluştuğu ve Ay’ın da bu çarpışmanın şiddetiyle biçimlendiği sonucuna vardılar.
Önceden Theia adındaki bebek gezegenin Dünya’yı sıyırıp geçtiği ve uzaya dağılan küçük parçalarının ise Dünya’nın yerçekimi etkisiyle Ay’ı oluşturduğu düşünülüyordu. Fakat bu durum gerçeklemiş olsaydı Ay, Dünya’dan farklı kimyasal bileşenlere sahip olurdu, çünkü ağırlıklı olarak Theia’nın parçalarından oluşmuştu. Continue reading »
Yeni yapılan araştırmaya göre, kara tahta-tebeşir ile yapılan sınıf eğitimlerinin öğrencilerin öğrenme yeteneğini önemli ölçüde arttırdığı ortaya çıktı. Continue reading »
Yeni bir DNA çalışmasına göre Hun savaşçıları, “egzotik” kadınlarını, siyasi ittifaklar kurma umuduyla Avrupa’daki yerel ortaçağ çiftçileriyle evlenmeye gönderdiler.
Araştırma, altı Bavyera mezarlığında bulunan eski Hun gelinlere ait 1.600 yıllık uzun kafataslarıyla ilgili yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıktı. Araştırmacılar, Hun gelinlerinin Bavyera’daki yerel köylere yerleşmek ve beşinci yüzyılda stratejik evlilikler kurmak için Bavyera’nın sakin köylerine geldiğine inanıyorlar. Continue reading »
Bir veri analiz uzmanı, üç kutsal kitabın hangisinin daha çok “şiddet” içerdiğini analiz etti.
Odintext adında bir “metin analitiği” bilgisayar yazılımını geliştiren Tom H. Anderson, Tevrat ve Zebur’u kapsayan Eski Ahit, İncil’i de kapsayan Hristiyanlık metinlerini oluşturan Yeni Ahit ve Kur’an-ı Kerim’i metinsel olarak bu yazılımdaki veri analitiği tekniklerini kullanarak analiz etti.
Mevcut dünyadaki terör olayları ve yarattığı siyaset gerilimi ikliminde bir çok tartışmaya yol açacak şekilde tekrar gündeme gelen “İslam’ın şiddet dini olduğu” görüşlerinden ilham aldığını ve analizine kutsal kitaplar arasında bir sıralama ve seviye testi olarak bakmayı amaçlamadığını söyleyen Anderson’un, blogunda 3 bölüm halinde yer verdiği analizde, Kutsal Kitaplardan Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an’ın hangisinin daha çok şiddet terminolojisi içerdiğini, metin analitiğindeki Doğal Dil İşleme teknolojisi(NLP) ile analiz etmeyi hedefledi. Continue reading »
Yeni araştırmaya göre bir şeyin sanat olduğunun söylenmesi, otomatik olarak ona verdiğimiz tepkiyi hem nöral hem de davranışsal seviyede değiştiriyor.
Herkes için, dağınık bir yatak bir sanat çalışması değilken, yargılarımız onun hakkında yapılan konuşmalardan etkilenmektedir. Bir nörobilim araştırması, 1790 yılında yayımlanan Alman filozof Immanuel Kant’ın Yargı Yetisinin Eleştirisi eserinde ileri sürdüğü 200 yıllık sanat teorisine destek veriyor. Continue reading »
Yeni araştırmalar, bilimin popülerleşmesine büyük katkı sağlayan Carl Sagan’ın söylediğini teyit ediyor: İnsanlar gerçekten “yıldız elementlerinden” oluşuyor – ve artık insanoğlunun elinde bunu ispat edecek haritalar var.
IBTimes’da ve Gizmodo’da yer alan habere göre, New Mexico’daki Sloan Sayısal Gökyüzü Araştırması(SDSS) bölümünde çalışan bir grup astronom, Samanyolu Galaksisi boyunca yaklaşık 150 bin yıldızın bileşimini analiz etmek için APOGEE(Apache Point Observotary Galaktik Evrim Deneyi) spektografını kullandı. Ekip, yıldızların her birinde karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve sülfür olmak üzere “CHNOPS” elementleri miktarını kataloglamış ve galaksideki bu yaşam yapı taşlarının prevalansını(yayılma durumunu) çizmişti. Continue reading »
Çoğu toplum, ‘norm’ olarak heteroseksüelliği teşvik ederken, Cornell Üniversitesi’nde önde gelen bir araştırmacı, çoğumuzun her iki cinsiyet tarafından da “uyarıldığını” tespit etti. Yayımlanan makale, cinselliğin katı tanımlarını sorgularken, kategorize etmek yerine onu bir spektrum olarak görmemiz gerektiğini öne sürüyor. Continue reading »
Time’da yer alan habere göre, Utah Üniversitesi’nde sosyolog olarak Nick Wolfinger tarafından yapılan araştırma, Aile Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlandı.
Yeni yapılan bir araştırma, en azından 5 sene içinde boşanmak istemiyorlarsa, insanların 28-32 yaş arasında evlilik yapmaları gerektiğini matematiksel temellere dayanarak ortaya koydu. Continue reading »
ABD’de dahil olmak üzere 7 ülkeden 2 binden fazla kişinin katıldığı yeni bir araştırmaya göre, kendilerini muhafazakar olarak tanımlayanların neden “özür dileyemedikleri” ortaya çıktı.
Dailymail’de yer alan habere göre araştırmacılar, hangi koşullarda özür dilemek istediklerini öğrenmek için Avustralya, Hong Kong, Şili, Peru, Rusya, Hindistan ve ABD olmak üzere yedi farklı ülkeden 2.130 kişi üzerinden bir araştırma gerçekleştirdi. Queensland Üniversitesi araştırmasında araştırmacılar, muhafazakarların özür dilemeye meyilli olmamalarının yanısıra, aynı zamanda kolayca affetmediklerini de belirtiyorlar.
Yeni genetik araştırmaya göre, Papua Yeni Gine ve kuzey-doğu Avustralya’da yaşayan insanların, henüz tanımlanmamış ve soyu tükenmiş bir insansı türünün DNA’sının bir miktar taşıdığı tespit edildi. Analiz, Neandertal ve Denisovanlardan geldiği olası olmayan, arkeologlar tarafından daha önce bilinmeyen üçüncü bir soyu tükenmiş insansıdan geldiğini gösteriyor. Continue reading »