Neden?
Neden tilki gibi bekleriz hep geceleri de
sinsice düşünür ve gündüzü def etmek isteriz inimizden
yavrusunu koruyan anne gibi
içimizin yaşaması için savaşırız her gece gündüzle?
Neden hep zorlukları göğüslemek isteyip de
basit anları gözümüzün önüne getiremeyiz
ve basitce bakamayız kendimize
nasıl olur da sevgililerimizin özünü kabul ettiremeyiz gözlerimize?
Neden mucizeler aradık birbirimize inanmak için de
göremedik bedenimizin her köşesinde saklı olmayan mucizeyi
çok mu basit gördük bunları
ve bunu anlatabilmek için mi soluttuk ömrümüze havayı?
Neden hem uygarlık marşlarıyla coşup da
hem anlatamadığımız acılarla uyuştuk sessiz bir köşede
başkalarının acılarıyla kendimizi susturup
aklımızı kanattık dışarıya doğru?
Neden hep korkularımızı sevdik de
onları gerçekleştirince sevindik
bu yüzden mi savaşlarda kahramanlar yarattık
ve evlerde korkaklar bıraktık?
Acaba acı duymaya bağımlı kaldık da
kemanların konuştuğuna mı inandırdık kendimizi
ve bunun için mi paylaşmak istedik dostlarımızla
yalnızlığımızın bizi daha güçlü gösterdiğini?
Acaba boşlukta yaşamaya alıştık da
neyi ondan mı üfledik tersten
ve bu nedenle mi döndük acı güneşinin etrafında
bedene sıkışmış gezegenler gibi vurduk demden?
Acaba ağlamakla mı boşalttık kinlerimizi de
yine annelerimizin şefkatini özledik
içimizdeki o özlemi
kinlerimizi yok etmek için de karşımızdakine söylemedik?
Neden hep gizemli bilgiyi arar olduk da
esir ettik insanlığın her bilgisiyle kendimizi
bilgi edinip, özgürlük isteyip efendi olunca
hemen haritalarda sınırları çizip hiçliğe kapılmasını istediğimiz köleler diledik?
Neden hırslandık sahip olma gücüne de
çocuğumuzun yaşayacağı yerlere çöpler döktüğümüzü önceden göremedik
orada kokacak çöplerinse
bizim hırslarımızın yenisi getireceğini bilemedik?
Neden sevişmekten korktuk ve gökten yalanlar bulaştırdık ona da
yanımıza yalnız kalmamak uğruna yeni korkaklar topladık
neden ateşli sevişmelerimizi anlatamadık etrafımıza
ve samimiyetimizi ifade etmek için çaba sarfetmek zorunda kaldık?
Neden bedenlerimizi günah diye mimledik de
onlara bakamadık bir ressam gibi
anlatamadık çıplaklığımızın da bir çiçek bir dağ gibi
koklanması ve keşfedilmesi gerektiğini?
Neden doğadaki kutsal bilgileri çalıp da
onu yok etmek için kullandık
sonra evlatlarımıza saray bırakırken
yemyeşil kokulu ağaçlar istedik bahçesinde?
Neden hep uzaklarda olmayı istedik de
yanımızdakilerin de o bilinmeyende olmak istediğini görmedik
söylemeye korktuk mu çevremizde hesap verecek kimse görmek istemediğimizi
ve hala direttik uzakların, bulunduğumuz yerden daha güzel olduğunu söylemeyi?
Neden hatalarımızı anlamadık birbirimizin de
bunun için mutsuz insanlar olduk hepimiz
bunları kabuğumuza korumak adına her gün birbirimizin yüzüne vurup
baskı kurduk oynadığımız bu saçma oyunda kardeşimize?
Neden bu oyunu oynadık binlerce yıldır da
bir an için sevgimizi kalbimizin tozlu çatı katından indiremedik
ve orada bulduğumuz hafızamızın çektiği fotoğrafların
sadece siyah-beyaz olduğuyla kandırdık beynimizi?
Neden karşımızdakinin içindeki özü görmedik de
kendi özümüze ağ ören nefreti yakıştırdık ona
ve her gün kimse beni anlamıyor deyip
aslında herkesin şarkısını söyledik dört duvar arasında?
Neden bu yüzden yalnız kaldığımıza inandık da
intiharlarla yırttık hayat tuvalini
düşünemedik aslında çoğunluk ve bir olduğumuzu
insanlığın mutluluk resminin renksizleşeceğini?
Neden oyaladık bunca yıldır insanlığı felsefi karşıtlıklarla da
kral çıplak ve aşık diyemedik çocuk saflığında
Güç lanetine kapılıp büyük olmaya özendik de
o zaman neden hep çocukluğumuzun özgürlüğünü özledik?
Neden tanımlama ihtiyacı duyduk herşeyi de
hissetiklerimizin ve düşündüklerimizin mezarını kazdık
herkes farklı tanım koyunca haliyle ilim pınarının önüne
önyargıdan barajlarlarla set çekip akamadık sevgi denizine?
Neden bir kez olsun hayallerimize korkularımız kadar şans vermedik de
cenneti boyayamadı yeryüzüne dillerimiz
acaba hep mutlu kalmaktan, daha mutlu olmadan korkuyoruz da
yine cehennemi istiyor haşarı hayallerimiz?
Neden bu kadar soru işaretiyle doldu gözlerimiz de
cevabın sorunun kendisi olduğunu söylemedi bir türlü geçmişimiz
soru işaretini kullanmanın nokta kullanmaktan daha barışçıl olduğunu
bir türlü yediremedi kendine kibrimiz?
Reha Başoğul