Şub 092008
 


sigmund freud’un, karamazof kardeşler’in almanca baskısının girişine yayınevinin önerisi üzerine yazdığı ve muhtelif iddiaların çoğuna göre, 2 sene sonunda(1928) yayımlanan ve payel yayınları’ndan çıkan sanat ve edebiyat kitabında türkçe çevirisi bulunabilecek makalesinin ismi…

freud, bu makaleden dolayı tatmin olamadığını söylemiş ve yapısal olarak zayıf bulduğunu belirtmiştir. freud’un bu makalesi; yirmi yıl sonra tekrar histerik nöbet tartışmasına, oedipus karmaşasına ve suçluluk duygusu üzerine yeni ifadelerine ve mastürbasyonla, – yaşam öyküsünden ve de romanından-kumarbaz romanına isim olarak yer vermese de- aldığı kumar tutkusuna dair tiyolarla ilişkilendirmesine yer veren önem arzları dışında, ivan karamozof’un ağzından dillendirdiği “yalancılar! herkes babasının ölümünü arzular.”; sözüyle gelen anababa kavramına, liberalizmin yanlısı bir toplantıda çar’ı ve çarlık sistemini savunmasına rağmen, kendisini kürek mahkumu eden, idam cezasına çarptıran çar’a dair gerçekleşen sempatisinin, baba eksikliğine ve öz-cezalandırma ilişkisindeki rolüne ve tüm bunların üstünde gelmiş geçmiş en önemli yazarların başında gelen fyodor mihailoviç dostoyevski’nin, psikoanalizin kurucusu olan freud tarafından ele alınmasına dair tarihi önem taşır.

freud, dostoyevski’nin kişiliğinde dört yön ayırt eder ve bu yönlerde yönünü kaybedebileceğini vurgular: sanatçı, nevrotik, ahlakçı ve günahkar… karamozof kardeşleri en görkemli roman olarak niteleyen freud, dostoyevski’nin ahlakçı yönünü ve onu yüceltmesini günahkarlığının bir sonucu olarak vicdan azabıyla varılan içhesaplaşmanın göstergesi olarak yorumlar. ama ne var ki onu ahlaki açıdan bir öğretici ve rehber olarak değil, bir gardiyan olarak tanımlamıştır. (bu konuda makale dışı olarak; yine ivan karamazof’un ‘ insanlara ebedi mutluluk sağlamak için tek bir küçük varlığa, küçücük bir çocuğa ölümüne işkence etmek şart ve kaçınılmaz olsa, buna razı olur muydun?’sorusunda alyoşa’nın razı olmam demesiyle, ivan’ın buna razı olunması gerektiği arasında okurun anlaması gereken, suç ve ceza’da olduğu gibi cezanın yüceltilmesinde ve gerektiğinde bu fedakarlığın şart olduğuna dair benzerlik gösteren tavrıdır ki genel olarak freud’un makalesinden çıkarılabilecek anlam; dostoyevski’nin çarlık yanlısı olmasının ve onun yönetiminde gelecek mutluluğun destekçisi olarak, sembolik anlamda çar’ın baba sevgisi ve buna ulaşmak uğruna kendini cezalandırmanın meşruluğunu öne sürmektir ki ivan’ın sözündeki küçük çocuğun, dostoyevski’yi temsil edip, ebedi mutluluğu bu şekilde bulacağını sembolizma edebilir şeklinde yorumlanabilir.)

buna örnek olarak ise, tipik bir rus kişilik çizgisi olduğu söylediği, rusya’nın kültürel kişiliğinde de önemi rol oynayan çar korkunç ivan kişiliğini ortaya atar. korkunç ivan, dostoyevski’nin barbarlarından biridir ve tövbe yoluyla cinayetlerini daha rahat işleyebileceği bir yöntem olarak benimsediği ve bu yöntem sayesinde öldürebilen aynı zamanda romandaki ivan anlatıcılığıyla otoritesinin yanındadır. çarlık, hıristiyanlığın tanrısı ve ulusalcı görüşü benimsediğini söylediği dostoyevski için bu, freud’a gore kişiliğinin en zayıf halkasıdır. bu yüzden de uygarlığın gelişimi açısından dostoyevski’ye insanlığın pek de borçlu olmadığı savını belirtir.

freud, dostoyevski’nin günahkarlığına dair makalesinde once tespitlerden yola çıkmayı doğru bir analiz için gerekli olduğunu savunarak, onun bir “suçlu” olarak iki kişilik çizgisinde yer aldığını zorunlu görür. bunlardan biri sınırsız bir bencillik, diğeri ise güçlü bir yıkıcı itkidir. bunları oluşturan etkenler ise sevgi yoksunluğu ve insanlar tarafından duygusal olarak değerlendirebilme yoksunluğudur. tarihin, onu tam tersi bir düzlemde algılamasına karşın freud, dostoyevski’nin yaşantısında ilk karısının ve sevgilisinin ilişkilerine bakış açısında, normal bir erkeğin kıskançlık, kin ve nefret duyması gerekirken, onun büyük sevgi gereksinimi ihtiyacından duyduğu eksiklikle bu çifte yardım etmesinin nedeni olduğunu belirtir.(bkz: patalojik tolerans) bir yandan kumar bağımlılığı, bir yandan genç bir kıza tecavüz etme olası itirafı(buradaki olası kelimesine binaen : (stavrogin’ in itirafı ve büyük bir günahkarın yaşamı kitabında pek çok kez ergen olmayan bir kıza tecavüz konusuna yer veren dostoyevski’nin bir itirafı olarak yorumlanmıştır) yazarın yıkıcı itkisini ve bencilliğini ortaya koyduğu düşüncesiyle, onun iç hesaplaşmasında bir mazoşizm ve vicdan azabı olarak tespit altında kalacağını da bize anlatır. freud, bir insanın kendisine karşı mazoşist olarak davranmasının toplumun nezdinde en yardımsever ve en iyi insan olarak algılandığını vurgulayarak, onu suçlu ve sapık yapan içgüdüsel yatkınlığın sonucunda, dostoyevski’nin karmaşık kişiliğinden üç etmen seçer: nicel olarak duygusal yaşamının olağanüstü yoğunluğu, kaçınılmaz olarak onu bir sado-mazoşist ya da bir suçlu olarak belirleyen sanatsal yeteneği..

freud, yazarın kişiliğindeki bunalımların ego tarafından yönetilmesiyle onun bu erinci de başarılı bir şekilde yönetememesi sonucunda gelen bilinç yitmi, kas kasılmaları ve depresyon ile aslında epilepsi(sara) hastalığının nevrozunun bir belirtisi olduğu tanısını ortaya koyarak bunun histerik epilepsi olarak sınıflandırılması gerektiğini söyler. tüm bunlara karşın patalojik belirsizliğin neden arayışı için ise yazar hakkında tanı koymak için bile yetersiz olabileceği ihtimalini de vurgulamaktan kendini alıkoyamaz. makalenin belirgin bir kısmını, epilepsi ve epileptik tepkilere dair görüşlerine ayıran freud, dostoyevski’nin babasının öldürülmesinin ve “sibirya sürgünü” sırasında yaşadıklarının henüz bir epileptik nitelik kazanmayacağını söylerken, buna dair çıkarımlarını dostoyevski’nin yakın bir arkadaşına dayaranak yapması nedeniyle kanıtların yetersiz olacağı görüşünde ısrar eder. yine de karamozof kardeşler’de ki babanın öldürülmesi ile kendi babasının kaderi arasındaki ilişkilendirmenin kuşku götürmez bir saptama olabileceğini söyler.

freud’a göre, yaşanan nöbetlerin tek zanlısı ölüm korkusudur ve bunu yazar, yakın arkadaşı soloviev’e de söylemiştir. uykuya dalmaktan bu yüzden acı çektiğini, kardeşi andrey’in anlatılarından yola çıkarak ortaya koyan freud, dostoyevski’nin geçirdiği nöbetlerin bir ceza kabullenmesi olarak algılanması gerektiğini ve bir yandan yazarın başka bir insanın ölmesini isterken, aslında kendi ölü halini de tasavvur edeceğidir. yani, freud’a gore yazarın histeri nöbetleri, nefret duygusuyla bakılan babanın ölmesi istenirken, kendisinin de cezalandırılması gerektiği farkındalığının sonucudur.

bu noktada freud, ana baba kıyımının suç olarak tasvirine değinir. bu suçun kefaretine dair zihinsel kökünün, tarihte ne başarılı bir şekilde anlatılabildiği ne de böyle bir gereklilik olduğunu belirten freud, bir oğlanın babasıyla ilişkisinin çifte değerli bir ilişki olduğunu ve rakip olarak babadan kurtulmaya çalışan oğulun, ona yönelik sevgisinin de bulunacağını söylerek oedipus karmaşası‘nı tekrar bizlere hatırlatır. keza dostoyevski’nin de erkek arkadaşlarının hayatındaki rollerinde , aşk betimlemelerinde diğer bir erkeği rakip gören karakterin sevecen tutumlarında ve bastırılmış eşcinsellik durumlarının da tespitini yapar. süper ego’nun babanın sert, acımasız, özelliklerini alarak, ego’suyla arasındaki kurduğu bastırılmış edilgenliğin yapılandığını ve süper egonun kötü davranışlarında, egonun kendine bir cezalandırma ihtiyacının doğduğu ortaya çıkar. ceza olarak seçilen ise, iğdiş edilmektir ve bunun sonucunda, edilgenlik tutumu doyurulur. nitekim, politik suçlu olarak uğradığı haksızlığın, çar’ın kararıyla gelen cezanın kabullenilmesi de bu cezayı dostoyevski’nin yukarıda bahsi geçen, baba-oğul ilişkisinde süper ego’sunu cezayla doyurmaktır ve temize çekmektir.

artık yazarın kimliği, pişmanlığın kontrolünde gelişmektedir ve inanç ve ateizm arasında yaşamının sonuna kadar varan dalgalanmalar ve zekasının gücünün inanca yönelttiği entelektüel birikim, ona suçtan bir kurtuluş yolu vaadeder. bunun için de isa’nın çektiği çilelerle kendini özdeştirir.

freud, dostoyevski’nin karamozof kardeşler eserinin, shakespeare’in hamlet’i ve sophokles’in kral oedipus‘u arasında ortak özellik olarak var olan ana baba kıyımının rastlantısal olmadığı görüşündedir. ona göre, her üçünde de, bir kadın için cinsel rekabet önplandadır. burada freud, bu üç esere dair bir ayrıma giderek, kültürlerarası roman farklılıklarına ya da benzerliklerine dair psikoanalitik bir belirleme yapar: ona göre yunan draması, kahramanın, işlediği suçu, onun bilinçdışının etkisinde gerçekleştirmesinden dolayı istemsiz olarak işlemesi nedeniyle yumuşatırken, bilinçli devreye kahramanın girmesiyle birlikte, bilinçli bir suçlu olarak cezalandırılmasını kabul eden ve cezalandırılması gerektiğini bilen bir tutum göstererek, mantığımızın haksızca olarak gördüğü ama psikolojik açıdan doğru olan bu bilinç evresinin varlığını ve cezayı desteklemiştir. öteki taraftan, ingiliz oyunlarında ise suç, kahraman tarafından işlenmediği, onun yerine anababa kıyımı olmadığı birisi tarafından işlendiği şeklindedir. bu nedenle de kadını elde etmek için gerekli olan cinsel rekabet gücünü göstermesi için kahramanın kılık değiştirmesine gerek yoktur. yunan dramasında, kahramanın üzerinden birincil olarak hissedilen oedipus karmaşası, haliyle ingiliz dramasında yansıtılmış olarak resmedilir. kahraman, bu yüzden suçu bireyüstü olarak görür ve diğerlerini de küçümseme eğilimindedir ve freud,hamlet‘ten bir alıntı yaparak bu olguyu örnekler: herkese hak ettiği gibi davranın ve kim kırbaçlanmaktan kurtulabilir ki?”

rus romanı ise freuda göre, ingiliz dramasıyla aynı yönde kahraman-suç ilişkisini irdeler. suç, yine başkası tarafından işlenir. öldürülen adamla olan akrabalık ilişkisi, cinsel rekabet güdüsünün açıkça kabullenildiği dimitri’nin ta kendisidir. katil, kahramanın erkek kardeşidir ve dostoyevski’nin kendi epileptiğinin, anne baba katili olduğunu itiraf etmesidir sanki ve yine karamazof kardeşler’deki psikolojiyi “iki uçu keskin bıçak” deyişiyle alakalı bir şekilde bir savunma sunabilme bilincidir. buradaki mizahi söylemin, yazarın kullanıldığı bir savunma mekanizması olarak yorumlayan freud, dostoyevski’nin olaylara bakış açısını anlamanın tek yolunun, onu ters bakış açısıyla algılayabilmekten geçtiğini söyler. bu öngörüden hareketle, “iki ucu keskin bıçak” deyişini, yazardaki suçu kimin işlediğine dair bir aldırmazlık duygusunun bulunduğu ve psikoloji biliminin duygusal olarak kimi arzuladığını ve işlendiğini bilme arzusuyla etraflandığı yönündedir. freud’a göre, “karamozof kardeşler”deki “alyoşa” dışında tüm kardeşler eşit ölçüde suç işlemiştir ve bu suçlar itkisel şehvet düşkünlüğü, kuskucu sinik ve epileptik suçlu olarak tanımlanır. bu suçlara referans olarak ise freud, roman’daki peder zossima’nın, dimitri ile konuşması sırasında dimitri’nin ana baba kıyımı yapmaya hazırlandığını anladığını ve ayaklarına kapandırarak dostoyevski’nin suçluya olan sempatisinin ortaya koyduğunu söylerek atıfta bulunur. “kutsal çekingenlik” olarak tanımladığı, suçlunun başkalarının işlemekten çekindiği ama kendisini kahramanca ortaya koyarak başkalarını rahatlanmak adına işlediği suçların bir kurtarıcı rolünü üstüne almakla açıklanabilir olduğu çıkarımında bulunarak, katil bir kişilikle, kendisinin özdeşleşme içinde olduğunu söyler. temelinde iyi niyet yatmış gibi görünse de freud’a göre bu, yer değiştirmiş bir narsistlik belirtisidir.

freud, yazarın suça dair sempati duymasındaki tüm bu evreleri makalesinde şöyle özetler: bu özdeşleşim yoluyla sempatinin dostoyevski’nin malzeme seçiminde belirleyici bir etmen olduğuna kuşku yoktur. ilk olarak sıradan suçluları(bencil güdüleri olanları), sonra politik ve dinsel suçluları ele aldı ve gerçek suçluya, anababa kıyımına geri dönüp, onu kendi itirafını gerçekleştirmek için bir sanat çalışmasında kullanması yaşamının son dönemine dek gerçekleştiremedi.

yazarın kumar tutkusunu ise(bkz: kumarbaz) nevrotik kişiliklerin suçluluk duygusuna dair bir borç yükü olarak biçimlenmesine ve alacaklıları tarafından tutuklatılmadan rusya’ya geri dönebilme bahanesinde yatıyordu. bu noktada dostoyeveski’nin kumar tutkusunun para hırsından değil oyunun zevkinden ve paraya olan ihtiyacından kaynaklandığını, dürüstlüğüyle birlikte kabul edilmesi gerektiğini söyleyen freud, kumarın da bir öz cezalandırma olduğu ve karısına tekrar tekrar söz vermesine karşın bu sözlerini tutmamasının, aslında karısının, bıçak kemiğe dayandıktan sonra kendisini azarlayacağını, kendisi gibi bir günahkarla evlenmesinden dolayı aşağılanacağını bilerek, bundan cezai bir doyum sağladığını söyler. yazarın, hayatındaki yıkımların doruklarında üretkenliğinin artmasının getirdiği ve bu cezalarla doyuma ulaştığı için ket vurmaların hafiflediğini ve bunu da ustaca kullanma becerisi olduğunu söyleyen freud, yakın arkadaşı stefan zweig‘in dostoyevski incelemesinden(1920) sonra çıkardığı ve sonradan eklediğibir kadının yirmidört saati ile birlikte dört öyküden oluşan duyguların karmaşası adlı eserine kadının ne kadar sorumsuz bir yaratık olduğunu ve beklenmedik bir deneyimde kendisi için bile şaşırtıcı olacak hangi noktalara taşıyabileceğini göstermeyi amaçladığını söyleyerek bir yatay geçiş yapar. aynı zamanda mastürbasyon’un, öyküde yer alan bir kumarbazın ellerinin kumar oynarken aldığı hazla bağlantısının “kötü alışkanlık” şeklinde tezahür ettiğini ve mastürbasyonun neden olduğu üzücü yaralanmalardan kurtarmak için, onu, cinsel yaşama annesinin alıştırması şeklindeki isteğini somutlaştırdığını söyler. freud’a göre kumar oynama tutkusu, eski mastürbasyon zorlantısının aynısıdır ve “oynamak”, çocuk yetiştirmede, ellerin cinsel organlar üzerindeki etkinliğini tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. freud’un buradaki saptamasını aynen aktarmak oldukça faydalı olacaktır:

“zweig’in öyküsünün oğul değil, anne tarafından anlatıldığı doğrudur. oğlanı şöyle düşünmesi için pohpohlanmış olmalıdır: “eğer annem mastürbasyonun beni ne gibi tehlikelere soktuğunu bilseydi, elbette tüm duyarlılığımı onun bedeninde harcamama izin vererek, beni bu tehlikelerden korurdu.”

freud, dostoyevski’nin kumar tutkusuyla zweig’in öyküsünde paralel bir görüş ortaya koyması açısından değinmiştir. ve zweig’in öyküsündeki aynı sebepten, dostoyevski’nin erken çocukluk döneminde ağır nevrozlar altında oto erotizm doyum isteğinin, bastırma ile baba korkusu arasındaki ilişkisinin kesinliğinden kuşku duyulmaması gerektiğini söyler.

If you enjoyed this post, please consider leaving a comment or subscribing to the RSS feed to have future articles delivered to your feed reader.

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)

Kapat